YAPICI ELEŞTİRİLERİN GEREĞİ YAPILMALI
Bugün iki konuya değinmek istiyorum. Nedir bu konular derseniz ilki Cumartesi günü yaşadığım üç olayı siz değerli okurlarımla paylaşacağım. İkinci konumuza da yer kalırsa Kahramanmaraş Belediye başkanının Trabzonlu bir bayana söylediği “Trabzonluları biz Müslüman yaptık” ifadesi olacak. Cumartesi günü yaşadıklarımdan başlayalım. Ağırlıklı olarak mesaimi hafta içi Samsun’da, hafta sonları da Lâdik’te geçirmeye çalışırım. Böyle yapmamın nedeni hafta içi resmi işlerimiz fazla olduğundan mesaimizi Samsun’da geçiririz. Perşembe veya Cuma günü de Lâdik’e gidip, hafta başına kadar oradaki işlerimizi organize etmeye çalışırız. Yaklaşık beş yıldan beri Lâdik’teki tavuk çiftliklerimizi bu minvalde idare etmeye çalışmaktayız. İşçilerimiz olsa da onların yapamayacağı işler var veya onların yaptığı işlerin kontrol edilmesi gerektiğinden işimizin başında olmaya çalışmaktayız.
Geçtiğimiz Perşembe günü de Lâdik’e gittik. Cuma, cumartesi öğlene kadar işlerimizi toparladık. Eşimle beraber cumartesi akşamüzeri Hamamayağında bulunan kaplıcaya gitmeye karar verdik. Geçtiğimiz yıl da bir kez gitmiştik, özel banyo kiralamıştık ama süresi bir saatti. Boş havuz yarım saatte dolunca kalan yarım saatte ısınamadan havuzdan çıkmak zorunda kalmıştık. Bu kez umumi hamamlara gidelim dedik. Hamamayağının çiftliğimize uzaklığı 7-8 kilometre olduğundan konaklamaya gerek yoktu. Eşimle beraber beş dakikalık yolda olan termal otele gittik, umumi hamama gireceğimizi, söyledik. Resepsiyondaki görevliler alt kata inmemiz gerektiğini söylediler, biz de indik. Görevli bayanlar bay, bayan mayoları almamız gerektiğini söylediler. İyi dedik, alalım fiyatı ne kadar? ‘Bayanlar için olanı 75 lira erkekler için olanı ise 20 lira’ dedi. Tamam dedik, alalım. Bu kez beyefendi ‘terlik de almanız gerekiyor, terlik vermiyoruz’ deyince onlar ne kadar diye sordum. Tanesi 25 lira deyince kafamın tası attı. İki kişinin mayoları 95 lira, terlikleri 50 lira, hamama giriş ücreti 60 lira, bir de bone parasını ekleyince toplamda 230 lira gibi rakam karşıma çıkınca vazgeçtim çıktım oradan. Normalde odada kalsak vereceğimiz para 300 lira, içinde bu saydıklarımın tamamı var. Bir de yemek ve kahvaltı bedava olmadan ödeyeceğimiz para neredeyse o kadar. Böyle bir saçmalık mı olurmuş? Zaten su soğuk bir giden bir daha gitmiyor, bir de böyle bir uygulamayla karşı karşıya gelince bu işletme nasıl ayakta kalacak? Bu işletmeler öyle küçük paralarla yapılan işletmeler değil. Bu politikalarla ayakta kalma şansları yok gibi yazık, günah değil mi?
Hamamayağında kaplıcaya giremeyince eşimle birlikte Akdağ’a çıkalım dedik. Zira yaklaşık 6-7 yıldan beri çıkmamıştık oraya, çıkalım bakalım ne var ne yok. Akdağ’da bir bardak çay içebilir miyiz diye merak edip Akdağ’a doğru yol aldık. On dakikada Akdağ’a vardık. Akdağ ıssız ve kimseler yok gibi. Ancak bir delikanlı elleri cebinde ortalıkta dolanıyor, yanına yanaşıp açık tesisin olup olmadığını sordum. Delikanlı iki eli cebinde arabaya yanaştı, camdaki basın kartına baktı. ‘Sen Adnan Bahadır mısın?’ diye sordu. ‘Evet, benim sen kimsin’ diyerek yanıtladım. ‘Ben Büyükşehir Belediyesi’nin buradaki görevlisiyim’ deyince afalladım. Zira bir kamu görevlisi insanların karşısına iki eli cebinde külhanbeyi gibi çıkmaz. Devlet, milletin hizmetçisidir efendisi değil. Bu delikanlıya bunu kimse öğretmemiş olmalı ki böyle davranma cüreti buluyor kendinde. Delikanlı benim kırk yıllık arkadaşımmış gibi başladı konuşmaya. ‘Burası da aynı senin tavuk çiftlikleri gibi bomboş, yanlış yatırımlar bunlar, sen de kümesleri satılığa çıkarmıştın dimi?’ deyince ikinci şoku yaşadım. Çünkü bizim çiftlikler kuruldukları günden beri dolu, satılığa da çıkarmadım. Sen kimin oğlusun diye sorunca yine belediyede çalışan tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşın oğlu olduğunu öğrendim. Birkaç soru daha sorup yanından ayrıldım. Bu tür yerlerde çalışan insanların önce muhataplarına nasıl davranılacağını öğrenmeleri lazım. Ardından yanında bayan bulunan insanlarla konuşurken nezaket sahibi olunması gerektiğini öğrenmeliler. Kendilerinden yaşça da büyük insanlara saygı duymaları gerektiğini öğrenmeliler. Bunları bilmeyenleri değil devlet memuru yapmak, evden dışarıya salmamak lazım. Büyükşehir Belediyesi bu arkadaşı halkla muhatap olmayacağı bir birime vermeli. Zira bulunduğu yer halkla yüz yüze bir yer. Çalıştığı kurumu temsil edecek durumda biri olmadığı ortada.
Akdağ’da da beklediğimiz bulamayınca soluğu Lâdik Belediyesi’nin çalıştırdığı göl tesislerinde aldık. Bir semaver çayı içip ısınırız umuduyla oraya gittik. Oraya da Selim Özbalcı döneminde hiç gitmedim. Şimdi gidince orada da enteresan bir durumla karşılaştık. Semaver çayı istedik içeriye vermiyoruz, kamelyalara veriyoruz dediler. Kamelyalar soğuk burada içemez miyiz diye sorunca ‘hayır’ cevabını aldık. Dışarıda hava 7 derece semaver çayını dışarıda içecekmişiz nasıl ama iyi değil mi? Bunun üzerine garsona ‘peki evladım burası da soğuk, sizin burada ısıtıcınız yok mu?’ diye sorunca ‘yok üst katta var, orası da özel bir gruba rezerve edildi, yemek yiyecek olsanız da orada yiyemezsiniz burada yiyeceksiniz’ deyince ona da şaşırdım. Zira orası da soğuktan donuyor, ısıtıcı yok. Sadece küçücük bir elektrik ocağı var kendini dahi ısıtamıyor. Bunun üzerine ‘bir bardak normal çay ver de içimiz ısınsın’ dedik. Birer bardak çay içip oradan ayrıldık. Bu işletmelere giderken yetkililerini aramış olsaydık eller üzerinde karşılanacağımızdan en ufak şüphem yok ancak biz bir vatandaş olarak gidelim, kimseyi rahatsız etmeyelim dedik. Karşımıza bu manzara çıktı. Olayın yetkilileri umarım bu yazıyı okuduktan sonra gereğini yapar yoksa işletmelerine yazık edeceklerini unutmasınlar. Biz paramızla her yerde yer, içer, çimeriz. Lâdik niye gelişmiyor diyenlere işte üç örnek. İkinci konumuza yer kalmadı. Onu da başka bir yazıda konuşmak üzere, kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.