YAŞANAN OLAYLARI İYİ...
YAŞANAN OLAYLARI İYİ ANALİZ ETMELİYİZ
Bugünkü yazıma bir hayli üzgün başlıyorum, zira yaklaşık yirmi yıldır tanıdığım ve değer verdiğim Havza esnafından Ali Keskin ağabeyimizi kaybetmiş olmanın hüznü ile yazıyorum. Ali ağabey inandıklarından asla taviz vermeyen, hak ve adaletten asla ayrılmayan çok kıymetli bir dava adamıydı. Onun için iktidar olmak, muhalefet olmak hiç önemli değildi, önemli olan inandığı hak dava için çalışmaktı. Milli Görüş çizgisinden hayatı boyunca hiç ayrılmayan Ali ağabeyimiz AK Parti, Saadet Partisi ayrışmasında Saadet Partisi'nde kalmayı tercih etmiş, Saadet Partisi ile Has Parti ayrışmasında da yine merhum Hoca'ya olan sadakatinden ötürü Saadet Partisi'nde kalmayı tercih etmişti.
Ali ağabeyimiz her Samsun'a gelişinde uğramaya çalışır, şayet uğrayamaz ise telefonla arayıp, geldim ancak uğrayamadım kusuruma bakma diye telefonla arardı. Bu tür insan toplumumuza da çok az sayıda vardır, zira yaptığı dostluktan hiç bir karşılık beklemezdi. Allah için severdi. En son ziyaretime geldiğinde bir hayli dertleşmiştik, dava adamı yokluğundan şikayetçiydi, herkes düşmüş dünya menfaati peşine kimse hakkın hakimiyeti için uğraşmıyor, sanırım biz de hakkın hakimiyetini görmeden bu dünyadan göç edeceğiz, inşallah bizden sonraki nesiller görür demişti. Ali ağabey bir hafta önce Tosya'da bulunan bacanağına ziyarete gitmiş, Berat Kandili gecesi sabah namazına kalkınca rahatsızlanıp vefat etmiş, kendisine Rabbimden rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum.
Gelelim konumuza son beş yıldır ülkemizde çok farklı olaylar yaşanıyor, askerler tutuklanıyor. Yasa dışı birçok örgüt ortaya çıkarılıyor, yasal değişikliler yapılıyor, İmam Hatip Liselerinin önü açılıyor, Anayasa'nın değişmesi için referandumlar yapılıyor, Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi için halka müracaat ediliyor, futbolda şike yapanlar ülkenin çok güçlü isimleri olsalar dahi tutuklanıyor. Düne kadar ülkenin kaderini değiştiren insanlar bugün yerlerde sürünüyor. Medya dördüncü kuvvet olması gerekirken birinci kuvvet olmasının önüne geçilip, tekrar eski pozisyonuna dönüyor. Daha önce baş olmaya layık olmayıp baş olan ayaklar tekrar hak ettikleri yeri buluyor, ezilmiş zayıflar kafalarını gün yüzüne ağır ağır çıkarmaya başlıyor, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı eşleri başlarının örtüleriyle tüm protokollerde baş tacı ediliyorlar, daha neler, neler.
Bu yazdıklarımı bundan on sene önce yazmaya kalksaydım yer yerinden oynar, gazete çıktığı gün toplattırılır, ben de hapsi boylardım. Ama bugün bunların tamamı yaşanma noktasına gelmiş durumda. Eskiden gece yatağıma yattığımda ülkede yaşanan bu olumsuzlukları kaldırabilmek için acaba bir şey yapabilir miyim diye sabaha dek uykusuz kaldığım geceleri hiç unutamıyorum. 2002 seçim sonuçlarını Çarşamba'da merhum olan bir arkadaşın evinde izlemiştik, AK Parti 364 milletvekili kazanınca arkadaşlardan birisi Artık bu ülkede Müslümanlar göğüslerini gere, gere yürüyecekler demişti, gerçekten de geçen dokuz yıllık süreçte bunu rahatlıkla gördük. Bir ülkede inanç, etnik köken, kültür farklılığı yüzünden insanlar dışlanıyorsa o ülke henüz derebeylikten kurumsal devlete geçememiş demektir.
Ülkede yaşayan insanlar çocuklarını istedikleri okullara gönderemiyorlarsa, dini eğitimi aldıramıyorlarsa, hatta ve hatta tam aksine Hıristiyan'ından, Yahudi 'sine herkes istediğini öğrenme hakkından mahrumsa böyle bir ülkede mutlu olmanın imkanı yoktur. Herkes dilediğini okumalı, yazmalı, hatta yaşamalı, ancak devletin bölünmez bütünlüğüne yani ünite devlet yapısına en ufak bir halel getirmeksizin bunu yapma hakkına sahip olmalı. Ben eskiden Cuma namazını kılarken son sünnetten sonra zuhru ahır namazı kılardım, ancak şimdi sadece Cuma Namazı'nı kılıp çıkıyorum, nedenine gelince ülkedeki cumhurbaşkanı, Başbakan benim gibi Cuma Namazı kılıyorsa bu cumanın neresinden şüphe edip öğle namazının yerine geçmesi için zıhru ahır namazı kılayım, bu saydıklarım kesinlikle siyaset yaptığım anlamına gelmesin, zira yanlışları ne kadar eleştiriyor isek doğruları da o denli desteklemezsek hakkı inkar etmiş oluruz, bu da zulmün farklı bir şeklidir ki b u da bize yakışmaz. Bu ülkede, bu şehirde taş üstüne taş koyan kim olursa olsun onu minnetle anar, gereken desteği veririz. Aynı şekilde kim ihanet ederse dilerse en yakınımız olsun, yine gereğini yapar karşısında dimdik dururuz. Mutlu pazarlar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.