YAZIKLAR OLSUN
Konumuza girmeden bir konuya değinmek istiyorum. Belediyelerin basınla ilgili tavrı nedeniyle isyanlara oynayan arkadaşlara tavsiyem; biz ilk kurulduğumuz günden itibaren tam 11 yıldan beri kendi imkânlarımızla ayakta durduğumuz gibi kendi imkânları ile ayakta durmayı öğrensinler. Ondan sonra gazetecilik mesleğinin ne kadar zevkli olduğunu anlarlar. Yerel seçimlerden önce başta büyükşehir olmak üzere, İlkadım, Atakum ve Canik Belediyesi’nin milletten topladığı paraları bol kepçeden basına dağıtanlar seçimde umduklarını bulamayınca yeni seçilen başkanlar basına zırnık koklatmama kararı aldılar. Ben şahsen bu kararı sonuna kadar destekliyorum, doğru bir karar. Bunu derken elbette belediyeler basın, yayın kuruluşlarına hiç destek olmasınlar demiyorum. Makul seviyede destek olabilirler ama öyle milyonlarca liraları basına veren belediyeleri şiddetle kınadığımı bu satırlarda defalarca yazdım. Belediyelerin basın birimleri yapılan icraatları basına servis etsinler, biz de haberlerini yayınlayalım. Basınla başkanların bir araya gelip toplantı yapmaları, kahvaltı yapmaları fevkalade gereksiz bir şey. Bu arada şunu da ifade etmek isterim ki bazı başkanlar kendi Facebook sayfalarını basın gibi kullanıp yaptıkları icraatları oradan yayınlamaları da doğru değil. Zira başkanlar başkanlıklarını yapacaklar, basın birimleri de onların yaptıkları icraatları basına servis edecekler. Basın da haberlerini yapacak ama karşılık bekleyerek değil, halkı aydınlatmak adına yapacaklar bu haberleri. Bu konuyu burada kapatarak asıl konumuza girmek istiyorum.
Siyaset neden yapılır sorusuna cevap arayarak konumuza girmek istiyorum. Siyaset ya ülkeye hizmet etmek için ya inandığınız davanıza hizmet etmek için yapılır veya cebinizi doldurmak için yapılır. Bunun dışında bir de iktidar partisinde siyaset yapanların bir kısmı yakın akrabalarını işe koymak için siyaset yaparlar. Biz siyaseti davamıza hizmet etmek için yapmaya çalıştık. Özellikle 70’li yılların sonlarından itibaren, 80’li yılların başından Milli Selamet partisi ve devamında Refah partisinde siyaset yapanların tamamına yakını bu işi Allah rızası için ve davaya hizmet aşkı ile yaptıklarına ben şahidim. Bu partilere mensup insanlar değil menfaat sağlamak teşkilatların tüm giderlerini üstlenen, gece gündüz demeden çalışan dava adamlarıydı. O kuşağın Devletle işi olmaz, ihale almaz, çocuklarını memurluğa özendirmez, esnaf yaparlardı. Çocukları üniversiteyi okumuş olsalar dahi onları memur yapmak istemez esnaf olmalarını tercih ederlerdi. Bu kuşak gerçekten ihlâslı, samimi, Dinini, milletini, Devletini seven adı üzerinde Milli Görüşçü insanlardı. Onlar alma ağacında değil, verme ağacında yani infak şuuru ile yetişmiş insanlardı.
AK Parti bu kuşağın yetiştirdiği insanlar tarafından kurulmuş, amacı ülkeye, millete ve davaya hizmet etmek olan insanlar tarafından yönetilmeye başlanmış bir partiydi. Hatta ilk kurulduğunda çok zor şartlarda kuruluş aşamasını atlatmış, insanların dükkânlarında toplantılar yapmak zorunda kalan bir teşkilat iken aradan geçen 17 yıllık süreçte gelinen nokta içler acısı bir durum. Özellikle son 10 yılda teşkilatlara yerleşen bazı işbirlikçi ve uyanıkların tamamına yakını ya ihale almak için, ya yakınlarını işe yerleştirmek için veya birilerine iş vermek için teşkilatlara sızmışlar. Hani yerel yönetimlerde çok kötü şeyler oluyor diyorlar ya genel yönetimlerde de durumun çok daha farklı olmadığı kanaatini taşımaktayım. Öyle enteresan şeyler duyuyorum ki aklım yerinden oynayacak gibi oluyor.
Her seçim döneminde tüm partilere verilen hazine yardımının yanında adaylardan ve teşkilat mensuplarından alınan belli yardımlarla teşkilatların seçim bütçeleri yapılır. Ancak AK Parti’de uzun zamandan beri bu işin en ağır yükünü belediyeler çekerdi. AK Parti belediyelerin bir kısmını kaybedince kalan belediyelerin de mali tabloları çok kötü olunca son yerel seçimde il başkanlığının piyasaya olan yüklü borçlarını ödeme işi teşkilat mensuplarına kaldı. İl başkanı bu yükü il, ilçe yönetim kurulu üyelerine bölüştürünce bazı yöneticilerin istifa ettiklerini öğrendim. Bunu yapanlara yazıklar olsun demekten başka bir şey diyesim gelmiyor. Bu insanlar yıllarca teşkilatlar sayesinde piyasaya mal satmışlar, para kazanmışlar, her türlü imkânı elde etmişler ama sıra azıcık fedakârlık etmeye gelince anında istifa etmeyi tercih etmişseler onlara dava adamı değil, ‘menfaatçi’ denmez de ne denir? Yakınlarının referanslarıyla yönetimlere giren bu insanlar yıllarca o teşkilatlarda görev yapıp, partinin iktidar gücünden yararlanırken iyiydi! Ne zamanki azıcık yük yüklenmeye sıra geldi anında kaçmayı tercih ettiler. Onlara tekrar yazıklar olsun diyerek sözlerime son vermek istiyorum, Allah'a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.