15 TEMMUZ VE CUMA HUTBESİ
Konumuza girmeden yine bir detay vermek istiyorum. Yazılarımın bazı muhatapları veya kendilerini taraf görenler, kafalarına göre yorumlar yazıyorlar. Hatta bazıları arayıp yapmak istedikleri düzeltmelerde kabahatlerinden büyük özürler sunuyorlar. Adamın biri arıyor ve diyor ki ben 2012 yılından sonra belediyeden iş almadım diyor, yani belediyenin parası olduğu dönemlerde iş almışlar. Parası olmadığı ve para kazanamadıkları dönemlerde iş almamışlar. Bu arkadaşlar hâlâ daha beni tanıyamamışlar. Çiftlik caddesinin mantolama işini alan firmanın kimin üzerinden aldıklarını bilmediğimi sanacak kadar da kendilerini uyanık zannediyorlar. Bırakın onu 10-12 yıl önce yaptıkları kazada özel hastahanede yatıp, daha sonra vefat eden vatandaşın parasının nerden ve nasıl ödendiğini şahitlerimle birlikte bildiğimi dahi bilmiyorlar. Ama onlara göre eskiden yapılan işler bitmiş, artık onlar kabahat değil, onları dile getirmek de saçmalıktır. Kamunun parasını yiyen bu adamlar şimdi ben bunları yazdığım için bana haklarını helal etmeyeceklermiş. Ne kadar üzüldüüüm(!) bilemezsiniz. Biz bu şehirde çetesiyle, mafyasıyla, Bakanıyla, Belediye başkanıyla, 13 yıldan beri mücadele etmişiz ve mücadelemizin tamamında haklı olduğumuz ortaya çıkmış. Şimdi bu zavallıların kendilerini bir şey sanıp konuşmaya çalışmalarına gülüp geçiyorum.
Mustafa Demir’in yaptığı atamalarla ilgili yazdığımız yazılara sürekli eleştiri yapan arkadaşlara da bir kaç kelamım olacak. Mustafa Demir’in görevden aldıklarının tamamı elbette vezir hazretlerinin hemşerisi değil. Zaten ölçüsü de o olduğunu sanmıyorum. Ancak adam kendi ekibini kurup onlarla çalışmak istiyorsa buna neden saygı duyulmaz anlamakta güçlük çekiyorum. Ayrıca Belediyede 25-30 yılını doldurup yaş haddini bekleyen arkadaşlar emekliye ayrılsalar da onca boş ve işsiz gezen Üniversite mezunu gençlerin önlerini açsalar ne olur? Adam yazıyor; ‘‘ben yıllardır bu belediyedeyim ve kimsenin ekibinden değilim beni neden görevden aldılar?’’ İyi de kardeşim yeter artık. ‘‘Bu ülkede sadece sen mi varsın? Başkaları yok mu?’’ diye sormazlar mı adama? Bu arada yeni gelen bazı yöneticilere de birkaç lafım olacak. Bu arkadaşların bir kısmı kendi personelleri ile görüşmek istemeyip randevu alsınlar dediklerini duydum. Bazılarının da ayaklarını masanın üzerine atıp tespih çektiklerini duydum. Bunu yapan hangi densizlerse onlarla işimin olduğunu da unutmasınlar. O makamlar babalarından miras kalmadı onlara. Onlardan önce de oralarda birileri vardı, sonra da olacak, şımarmasınlar! Şımarırlarsa bu fakirin enselerinde olduğunu da unutmasınlar. Bu detay biraz uzun oldu, kusura bakmayın ama gerekliydi. Şimdi gelelim yazı başlığımıza.
15 Temmuz darbe girişiminin ülkemiz adına büyük bir felaket girişimi olduğu açık ve net ortada. Buna asla en ufak bir itirazım yok. Hatta böyle bir şey olsaydı, biz hâlâ daha hapishanelerde olacağımızdan da en ufak bir şüphem yok. Ancak her şeyin konuşulacağı, yazılacağı, tartışılacağı bir ortam vardır. Darbeyle ilgili konular televizyonlarda tartışılmalı, gazetelerde yazılıp çizilmeli, okullarda ders kitaplarında anlatılmalı ama Camilerde hutbelerde asla okutulmamalı. Buna ben şahsen kesinlikle katılmıyorum. Zira Camiler her çeşit dünya görüşünden insanların ibadet yaptığı Allah’ın evleridir. Oralarda bu tür şeylerin konuşulmasını imamlık yapmış birisi olarak asla tasvip etmiyorum. Hutbede terör dersin, bölücü dersin, yıkıcı dersin, hain dersin ama direk FETÖ adını anmak asla doğru değil. Bunu İki nedenle doğru bulmuyorum. Birincisi, o örgütü Camilerde konuşacak kadar büyütmüş olursunuz. İkincisi de Camilerin sanki iktidarın sesiymiş gibi algılanmasının önünü açarsın. Zaten FETÖ’cülerin son 3-5 seneden beri ağızlarından düşürmedikleri “İmamlar AK Parti’nin sözcülüğünü yapıyorlar” ithamının da önünü açmış olursunuz. Bu adamlar zaten Camilere dahi gelmez oldular. Nedeni de 15 Temmuz gecesi hocaların okudukları selâlar yüzünden darbenin başarısız olduğuna inanıyorlar ki o selâların okunmasına sonuna kadar katılıyorum. Çünkü Devletin ve milletin bekâsı için okunması lazımdı. Ama şimdi Cuma hutbelerinde ve vaazlarında Hoca efendilerin isteyerek ya da mecburen 15 Temmuz FETÖ yapılanmasını anlatmaları, fevkalade yanlış bir durum olduğu kanaatindeyim. Şu olabilir, ülkenin bölünmez bütünlüğüne kast eden tüm terör örgütleri lanetlenir. Eyvallah buna kimse bir şey diyemez ama sadece FETÖ terör örgütünden bahsedip diğerlerinden bahsetmez iseniz bu doğru olmaz. Ondan sonra da Şahin Keskin kalkar ‘‘bu ülkede devrim kanunları yeniden hayata geçirilmezse ülke batar’’ der millet de inanır. Oysa işin doğrusu ne Şahin Keskin’in saçma sapan paylaşımlarıdır ne de Cuma hutbesinde direk FETÖ ismi verilerek hutbe okunmasıdır. Doğrusu Diyanetin bu işlerin dışında olması ama zamanı gelince de sabaha kadar selâ okuması gereken ve hepimize lazım olan bir kurumdur. Bu ülkede askere, din adamına ve Yargıca güven bittiği gün hepimizin bittiği gün olduğunu unutmayalım. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.