AYNI TAS AYNI HAMAM.
AYNI TAS AYNI HAMAM.
Cuma akşamı herkesin heyecanla beklediği listeler açıklandıktan sonra, kamuoyunda ciddi bir tepki oluştu. Neden tepki oluştu derseniz, özellikle AK Parti listesinde az da olsa bir değişiklik bekleniyordu. Ama açıklanan listede altıncı sıradaki Kamuran Özden’in yerine, Bafra bölgesinden bir avukat arkadaş yerleşerek onaylandı. ” AK Parti’de Listeler Nasıl Olur?” yazımda, şayet Davutoğlu ağırlığını koymaz ise bir kişi ya değişir ya değişmez, demiştim; demek ki listelerin tamamı Cumhurbaşkanı tarafından yapılmış ki en ufak bir değişiklik olmadı. Oysaki özellikle, milletvekili sayılarının azaldığı illerde ciddi değişiklik gerekiyordu. Ordu, Samsun, Giresun illerinde bu değişikliğe gerek vardı. Sadece Giresun’da değişiklik yapılmış. Ordu’da Numan Kurtulmuş tekrar listenin ilk sırasında yer almış, alttaki diğer isimlerle oynanmış ama Samsun'da sadece tek bir kişilik değişme ile yetinilmiş.
AK Parti’nin 1 Kasım seçimlerine yönelik listesinden anlaşılan şu ki, kimsenin taban siyaseti, halkın nabzı gibi bir derdi yok, sadece ve sadece üst düzeydeki güçler savaşında kim güçlüyse listeye giriyor, olay bu kadar basit. Samsun listesini şöyle bir gözden geçirecek olursak, ilk sıradaki Çağatay Bey, Cumhurbaşkanı’nın eski özel kalem ekibinden olduğu için O’na yakınlığı nedeniyle sıraya girmiş. İkinci sıradaki Çiğdem Karaaslan, babasının Cumhurbaşkanı’na olan yakınlığı nedeniyle Genel Başkan Yardımcısı olmuş, ardından da listenin ikinci sırasına oturmuştur. Üçüncü sıradaki Ahmet Demircan, Numan Kurtulmuş’un kontenjanından listeye girmiş, teşkilat bazında en ufak bir desteği olmamıştır. Dördüncü sıradaki kayınçoma gelince, eğrisiyle doğrusuyla, bileğinin hakkıyla listeye girmiş tek siyasetçidir desek abartmış olmayız. 7 Haziran seçimlerinde üçüncü sıraya oturması ne kadar sürpriz ise bu kez listenin bir alt sırasına kaydırılması da sürpriz sayılır. Zira kaydırma yapılması gerekirse, O değil, başkaları kaydırılmalıydı diye düşünüyorum. Ama bu siyaset, her şey her zaman olabiliyor.
Listenin beşinci sırasındaki Hasan Basri Kurt, Bilal Erdoğan’ın arkadaşı olduğu için listeye girme şansını tekrar yakaladı. Altıncı sıraya giren arkadaş ise Emine Hanım’a ulaşma fırsatını yakaladığı için listeye girmiş, böylece listenin tamamına yakını sadece ve sadece Cumhurbaşkanı'na uzaklık ve yakınlık derecesine göre yapılmış olduğu ortaya çıkmıştır. Peki bu durum çok doğru bir şey midir derseniz, AK Parti hâlâ daha Cumhurbaşkanı’nın gölgesinde yönetilmeye devam eden bir parti olduğunu ortaya koymuş, Davutoğlu listelere en ufak bir ağırlık koyamamış, adeta Yıldırım Akbulut misali emanetçi bir Genel Başkan olarak partiyi yönetmeye devam ediyor. 1 Kasım seçimlerinde AK Parti yüzde kırkın altına düştüğü an, olağanüstü kongreye gidilip Davutoğlu koltuğundan alınır, böylece hem seçimlerin sorumluluğu O’na verilmiş olur, hem de koltuğunu kaybetmek zorunda kalır. Ben O’nun yerinde olsaydım, asla dayatma listeyi kabul etmez, halkın istediği oy potansiyeli olan adayları listeye koyar, lider olarak partimi tek başına iktidar taşırdım.
Siyaset öyle zannedildiği gibi emanet usulü yapılmaz. Ya tabandan gelip halkın istediği gibi bir lider olacaksınız ya da gidip işinize bakacaksınız. Davutoğlu iyi bir akademisyen, iyi bir bürokrat ama iyi bir siyasetçi henüz olamadı. Olması için inisiyatifi eline almak zorundadır. Cumhurbaşkanı, şahsen sevdiğim, bir çok konuda aynı düşündüğüm, gerek ailesi, gerekse kendisi bizatihi benim yaşam biçimimi yaşayan insanlar ama bazı konularda çok müdahil olması AK Parti’ye zarar veriyor. Bunu kendisi bilmiyorsa, birileri O’na anlatmalı. Yapılan listelere bakıldığında, milletvekili listesinden ziyade, çalışacağı bürokrat listesini yaptı gibi geliyor bana. Güneydoğu’da ciddi değişiklikler yapıldı ama ne kadar etkili olur bilemeyiz. Zira kanaatimce, Güneydoğu’da seçimden ziyade sayım yapılacak ; 7 Haziranda öyle olmadı mı?
Ülkenin geleceği bakımından olaya bakıldığında, AK Parti’nin mutlak surette tek başına iktidar olması gerekli ama AK Partililer ,bizim merhum Niyazi Çubukçu Hoca’nın dediği gibi, buna izin vermiyorlar ki… Taşra teşkilatlarında ahbap çavuş ilişkileri, Genel Merkez’de güçler savaşı, seçilmişlerde ve teşkilatlarda akçeli işler, nasıl iktidar olunacak çok merak ediyorum. Keşke 2002 yılındaki samimiyet, ihlâs, züht ve takva olsaydı da bu yazdıklarımı yazmasaydım. Bu ülke hepimizin. Bugün piyasada ekonomik sıkıntı varsa, bunun sorumlusu herhalde ben değilim. Sorumlusu kimse, bedelini halk değil kendi ödemeli. Sözlerime son verirken bir şeyi daha söylemek isterim ki, gelinen nokta, Anap’ın son döneminden çok farklı değil. Umarım sonucu da aynı olmaz diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.