BİZ HANCI ONLAR YOLCU
Dün Necdet Uzun'un köşe yazısını okuyunca bu yazıyı yazma gereği duydum. Necdet Uzun yazısını Ahmet Akyüz'e ayırmış ve bir hayli methiyeler dizmiş, keşke aynı düşünceleri ben de paylaşabilseydim, keşke ben de bu şehirde bulunduğu süre içerisinde yaptığı güzel icraatlardan bahsedebilseydim ama ne mümkün. Bizzat yaşadığım olaylara ve Ahmet Akyüz'ün icraatlarına(Varsa tabii) baktığımda Necdet Uzun'dan çok farklı düşündüğümü söylemeden geçemeyeceğim.
Ahmet Akyüz'ü yaklaşık on yıldır tanırım, sosyal faaliyetlerinden, mahkemedeki uygulamalarına varıncaya dek çok yakından takip ettiğim bir insandır. Belediyede Başkan Vekili olduğum dönemde kendisi ile sürekli beraber olur idik, ne zaman ki A Takımı Operasyonu yapıldı, işte o gün Ahmet Akyüz'le olan ilişkilerimizde yeni bir milat başladı. Hayatım boyunca kimseden şefaat beklemediğim gibi bize yapılan operasyonda da kimseden şefaat beklemiyordum. Sadece hakkın tecellisini istiyordum. Bize yapılan operasyonun arka planında parti içi hesaplaşma olduğunu herkes ayan beyan bilmesine rağmen tavrını güçten yana kullanıp, bizi ezmeye çalışıyordu. Operasyon polis bölgesinde olmamıza rağmen jandarmanın kontrolünde yapılmış olması olayın arka planını net olarak ortaya koyuyordu.
Operasyon için düğmeye basan isim dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Gökçınar idi. Ahmet Gökçınar kendisini arayan herkese olayın içerisinde büyük rakamların döndüğünü, Samsunspor Kulübü'nün yaklaşık altı trilyon parasının ortada olmadığını, bu olayı soruşturmak için elinden gelen her şeyi yapacağını söylüyordu, keşke öyle olsaydı da paraların nereye gittiğini herkes görseydi. Mazhar Başoğlu gibi bir adam kulüpten alacağım var diyorsa bu yapılan operasyonun ne kadar yanlı ve güçlerden yana yapıldığının açık delilidir. Üç gün adliyede tutulduktan sonra nöbetçi mahkemeye çıkarıldık, işin enteresan yönü çıkacağımız mahkemenin hakimi bektaşi kültürünü almış bir hakim olarak seçilip davanın özellikle ona denk getirilmesi gerçekten çok ama çok enteresan bir durum. Sabah saat 5.00'a kadar süren mahkeme sonunda serbest kalmıştık. Bizim tutuklanmamızı gerektiren en ufak bir konu olmadığı açıkça ortada olmasına rağmen Ahmet Gökçınar serbest kalmamızı hazmedememiş olmalı ki itirazda bulundu ve üç gün sonra Ahmet Akyüz'ün nöbetçi olduğu güne denk gelen!... Gün dosyamız onun önüne gitti ancak bu arada Ahmet Akyüz'ü bir siyasetçi evinde ziyaret etmiş, ne konuştuklarını biliyorum ancak burada yazmak istemiyorum. Nihayetinde Ahmet Akyüz benimle birlikte Kenan Şara'nın da tutuklanmasına karar verdi.
Ahmet Akyüz bize tutuklama kararı verince mahkeme katibi olan Adem Güney'in yeğeni dayısına haber vermiş, Adem güney'de beni arayıp durumu bana bildirdi. O anda yapmam gereken tek şey Adem Güney'in bürosuna gidip akşama kadar bekledikten sonra teslim olmak olduğunu düşündüm. Zira bu gibi durumlarda kendini düşmana teslim edeceksin ki şerrinden emin olasın. Derhal Adem Güney'in bürosuna gittim, ardından Kenan Şara geldi, ardından Ahmet Akyüz'ün verdiği karara itiraz ettik, itirazı yine kendisi değerlendirmesi gerekmesine rağmen yeni çıkan TCK'yi bilmediğinden bir hayli zorluk çıkarsa da yeniden itirazımızı değerlendirdi. Çok enteresandır itirazımızı değerlendirirken biz Cezaevi savcısının yanında bekliyorduk, itirazın sonucunu getiren Adem Güney'in yeğeni dayısını gördüğünde ona zafer işareti yaptı, Adem Güney'de sevincini saklayamayıp güldü!...
Biz cezaevine girdikten sonra Ahmet Gökçınar iki kişilik bir bilirkişi heyeti getirtip iki günde 450 sahifelik bir rapor hazırlattı. Raporun tamamen düzmece olduğu daha sonra ortaya çıktı. 95 günlük hapis hayatımızdan sonra yine Ahmet Akyüz'ün başkanı olduğu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde mahkemeye çıktık ve aynı Ahmet Akyüz bu kez bizi serbest bıraktı. Aradan geçen üç aylık süreçte belgelerde en ufak bir değişiklik olmamasına rağmen Ahmet Akyüz'ün bizi serbest bırakması sizce çok enteresan değil mi?
Gelelim daha sonraki duruma yani Eylül 2009'daki uğradığım silahlı saldırı olayında Ahmet Akyüz'ün icraatlarına; yaşadığım olayı şehirde yaşayan herkes bildiği gibi adliye mensupları da gayet iyi biliyordu, tutuklanmamın bir tedbir olduğunu, bana yapılan saldırının tamamen organize çete işi olduğunu herkes gibi Ahmet Akyüz'de bilmiş olmasına rağmen ilk duruşmada serbest kalmayınca (Onun da detaylarını yazacağım) Ahmet Akyüz'ün mahkemesine itirazda bulundum. Ahmet Akyüz mahkeme heyetinin nabzını yoklamış, heyet evrak üzerinden karar vereceğini anlayınca (Bu benim salıverilmem anlamına gelir) bu kez izin alıp, ayrılıyor, yerine başkası mahkemeye giriyor ve ben salıveriliyorum. Salıverilmemin ardından Cumhuriyet Başsavcısı kimi aradı, ne dedi, karşılığında ne cevap aldı, birinci ağır mahkeme başkanı neden salıvermedi bunları başka yazılarda yazacağım.
Geçtiğimiz hafta eski Milletvekili Mehmet Çakar'la birlikte cezaevinde olan bir arkadaşımızı ziyaret etmek için savcılıktan izin almak üzere adliyeye gitmiştik, tam kapıdan çıkarken Ahmet Akyüz içeri giriyordu, bizi gördüğünde yanımıza doğru geldiğini fark edince arkamı dönüp gittim. Mehmet Çakar'a Ağa'ya selam söyle demiş. Hangi yüzle söylediğini çok merak ediyorum. Ahmet Akyüz'ün bu şehirde görev yaptığı 14 yıllık sürede yaptığı tek bir icraatı varsa Allah rızası için açıklasın da biz de bilelim. Güç dengelerini çok iyi takip edip, ona göre vaziyet almanın dışında tek bir şey varsa söyleyin. Haa unuttum eşinin yaptığı çok icraatlar var ama onları da zamanı gelince yazarım. Aziz Üstel'in biz buradayız ifadesini biraz halk diline çevirecek olur isek bu insanlar yolcu, biz hancıyız, güzel icraatlarını över, kötülüklerini de sizlerle paylaşırız. Bu şehri terk ederken gönlü rahat gidebiliyorsa ne mutlu ona, ama bana kalırsa yaptığı birçok icraatı vicdanına göre değil, güçler dengesine göre yaptığından üzülmeli. Kalın sağlıcakla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.