BU GÖZLER, NELER GÖRDÜ NELER!..
BU GÖZLER, NELER GÖRDÜ NELER!..
İnsan yaşadığı süre boyunca sürekli olarak tecrübe sahibi olur, ama tecrübeleri edinmek için de çok ağır bedeller öder. Bedel ödemeden tecrübe edinmek mümkün değildir. Bedel bazen ekonomik olur ki bu en hafifidir. Bunun yanında hürriyetinizden yoksun kalmaktan tutun da sağlığınızdan ödün vermeye dek birçok bedel söz konusudur. Biz bu bedelllerin tamamını ödediğimizden, edindiğimiz tecrübeler herkesten çok daha fazla oldu.
Bazen yaşadıklarımızdan alıntılar yapıp, beni yeni tanıyanlara anlattığımda, senin tevellütün (doğum tarihin) kaç ki bu kadar çok şey yaşadın diyorlar. Ben de diyorum ki tevellütüm 1315 (merhum babaannemin doğum tarihi) Gerçekten yaşadığım olayları, iki yüz yıl yaşayan insanlar ancak yaşarlar. İnsan biraz meraklı biraz da idealist olunca, her şeyi görüp yaşıyor. Yaşadığım bazı şeyleri anlatmaya cesaret dahi edemiyorum, çünkü değil yaşanması, inanılması dahi güç olan bu gerçekleri bizatihi görüp yaşadığım için, kime anlatırsam anlatayım inanması mümkün değil!
Dilerseniz olaya bizatihi müşahede ettiğim bazı olayları anlatarak başlayayım. Bir sivil toplum örgütünün başında bulunan bir adamla, geçmişte arkadaşlık yapıyordum. Adamın mizacı bana uymasa da herkesle kavga edecek halimiz yok. “Ya boşver, insanlarla uyumlu ol” mantığı ile bazı insanlarla arkadaş olmak istediğim dönemlerde, arkadaşlık yaptığım bazı zat-ı muhteremlerin hareketleri dikkatimi çekmişti. Neydi dikkatini çeken hareketler derseniz; adamlar neredeyse hiç elbise giymiyorlar, sürekli olarak spor kıyafetleri ile dolaşıyorlar. Oysa ki spor elbisesinin giyileceği mekan var, giyilmeyeceğini mekan var. İş yerinde sürekli olarak bir insanın spor elbiseleri giymesi, bir hayli dikkatimi çekmişti. Olayın biraz üzerinde durup araştırdığımda, bir de ne göreyim, bizim zat-ı muhteremler iş yerlerinin bir bölümünün altını seramik yapmışlar, sıcak su tertibatı yapmışlar, çalıştırdıkları sekreterlerle işi götürüyorlar, soranlara da ibadet yaptıklarını söylüyorlar. Nasıl ama, yeme de yanında yat!
Bir başka enteresan olay ise, bir kamu kurumunda üst düzey bürokrat olarak çalışan bir şahıs, evli olmasına rağmen birlikte olduğu başka bir evli bayanla gidip, bir Cami İmamına nikâh kıydırdığını da çok iyi biliyorum. Ancak Cami imamı adamın evli olduğunu biliyordu da bayanın evli olduğunu bilmiyordu. Şimdi bu adam milletin önüne geçip, nasıl namaz kıldırıyor anlamış değilim.
Geçtiğimiz yıllarda, bir Bayan gazetemizi arayarak, bir Din Görevlisinin oturduğu binada bir bayanla gayri meşru ilişki yaşadığını, buna şahit olduğunu ancak olaya müdahil olamadığını, hatta Din Görevlisinin, Caminin kasasındaki bozuk paraları, birlikte olduğu Bayana getirdiğini, Bayanın da o paraları mahallenin Bakkalına vererek bütün paraya çevirttiğini söyleyince aklım şaştı, ama yüce Rabbim gereğini yaptı.
Gelelim şahsen yaşadığım olaylara; bu şehir o kadar enteresan bir şehir ki anlatamam. Şayet, azıcık düzgün bir insan iseniz veya yanlış işlere alet olmuyorsanız, sizi bitirmek için o kadar çok insan bir araya gelip size tezgâhlar hazırlıyorlar ki şaşırırsınız. Bugüne kadar dört yüz civarında dava gördüm. Bunlardan sadece eleştiri sınırlarını aşıp hakaret ettiğim İçin, para cezaları aldım. Ancak bu davaların tamamından ceza almış olsaydım dahi, gazete sahibi olmam da sorun yoktu. rOysa birilerinin derdi ne yapıp, edip beni gazete sahibi olmaktan men etmek olduğundan o kadar enteresan tezgâhlar kurdular ki anlatamam. Filistin’den gelen mağdur insanların çocuklarına yardımcı olduk diye, hakkımızda dava açıldı, beraat ettik. Yetmedi, hastaneye gidip rahatsız olan personelimize yardımcı olmaları için idarecileri aradık, yine hakkımızda bu kadar basit konudan dava açıldı, yine beraat ettik. Baktılar ki işi bu tezgâhlarla halledemeyecekler, tuttular bize SSK’lı yapmamız için adam verdiler. Ondan sonra da kendi verdikleri adam için bizi, SGK’ya giderek, “Biz orada çalışmıyoruz ama SSK’lıyız”diye şikâyet ettiler. SGK’da bizi Savcılığa şikâyet etti. Hakkımızda çok enteresan bir dava açıldı. Devleti zarara uğratmak ve bilmem ne davası! Ama Cenab-ı Hakk’a yüzlerce kere Hamd-ü Sena’lar olsun ki oradan da beraat ettik.
Bununla da yetinmediler, bazı alçak meslektaşlarımız kendi namus ve şereflerini ayaklar altına alarak, yanımızda çalışan insanları yanlarına çağırıp, bizde çalışmalarına rağmen “Çalışmıyoruz” dedirterek, bizden davacı olmalarını istediler ama olmadı. Bu insanlara ne yapmak lazım derseniz, onların zaten Allah öyle belalarını vermiş ki anlatamam. Kimisi sağlığını kaybetmiş. Kimisi başkaları ile düşüp kalkan insanlarla yuva kurdular. Kimisi çoluk çocuklarından buldu. Kimisi de Allah’ından buldu! Bu kadar sıkıntıya, dirence, kalleşliğe ve kahpeliğe rağmen, biz ayakta kalmış isek, bu tamamen Yüce Rabb’imizin bir lütfudur. Yoksa bizim çok akıllı, çok becerikli veya çok zengin olduğumuzdan değil. Bu gözler bunca sıkıntıyı, bunca şerefsizliği, bunca ahlâksızlığı görmesine, bilmesine rağmen bu insanların henüz yüzde onunu dahi deşifre etmediğimizi de unutmasınlar. Rabbimden talebim, bu tür insanları ıslah edip, toplumu bunların şerrinden korumasıdır. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.