BUGÜN BİRAZ SİYASİ NOSTALJİ YAPMAK İSTİYORUM
BUGÜN BİRAZ SİYASİ NOSTALJİ YAPMAK İSTİYORUM
Soma'da yaşanan facianın üzerinden beş gün gibi kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen acılarımızdan en ufak bir eksilme olmadı, ancak ulusal basın konuyla ilgili en ince detaylara varıncaya dek haber yaptığından biz haber politikalarımızı yerelde yoğunlaştırmanın daha faydalı olacağını düşündük. Köşe yazısı yazmak için mevzu bulamayanlar için bu tür olaylar bir nimettir, ancak biz ulusal konulara girmenin yaptığımız işle çok ilgili olmadığı kanaatini taşıdığımızdan konuyu ulusal basına bırakarak yereldeki sorunlara değinmeye devam etmeyi daha uygun bulduk. Yaşanan acı gerçekten çok büyük bir acı onu ancak yaşayanlar bilir. Rabbim o insanların yakınlarına sabırlar ihsan eylesin, Devlet tüm gücüyle bölgede oldu, yapılması gereken her şeyi yaptı ancak olacağa çare girmediğinden üçyüz kardeşimizi gerçek dünyaya yolcu ettik, Rabbim onlara şahadet şerbetini içirsin dedikten sonra bu konuyla ilgili dikkatimi çeken bir hususa değinerek asıl konumuza geçmek istiyorum. Bazı basın organlarında Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin belalarla ilgili sözler'inden alınan 158. Sözü kaynak gösterilmek suretiyle gelen belaların bazı zalim şahsiyetlerin(Devlet Yöneticilerinin) davranışları nedeniyle geldiği söylenerek olayı cemaat hükümet kavgasına çekmek isteyenler var, bunu yapan insanlar keşke 28 Şubat sürecinde Üstadın bu sözünü söyleme cesaretini gösterebilselerdi, insan bunu söyleyebilmek için biraz insaf sahibi olmalı, bu ülkede Müslümanların 28 Şubatta çektikleri sıkıntı ortada, nerede ise başörtülü kardeşlerimiz kamu kurumlarının kapısından içeri sokulmayacaklardı. Şimdi ise durum öyle mi? Evet ortada bir kavga var ve bana göre bu kavganın galibi de mağlup mağlubu da mağlup bitirilmesi gereken bir kavga ancak doğal afetleri dahi bu noktaya çekmenin kimseye yararı yok.
Bu kadar giriş bölümünden sonra gelelim asıl konumuza siyaset yapan insanların verdikleri mücadeleyi gördükçe eskiden yaşadıklarım ve daha önce yaşanan bazı siyasi olaylar gözümün önüne geliyor. Bu şehirde 1977 yılından itibaren yaşanan siyasi olayları üç aşağı beş yukarı çok iyi biliyorum. 1977 yılında MSP'nin Senatörlük seçimlerinde aday gösterdiği İsmail Müftüoğlu'nun konvoyundan tutun da MTTB'de yöneticilik yapan insanların öğrencilere nasıl davrandıklarına kadar tüm detayları iyi hatırlarım. Öte yandan Ülkücü camia içersinde çok sevdiğimiz ve vurulan hamsi lakaplı Merhum İbrahim Aslan kardeşimizden, Öğretmen okulundaki hızlı ülkücülerden Mehmet Aksoy'un bugünkü duruşuna dek her şeyin en ince detayına kadar çok iyi farkında olan bir insanım. 1980 ihtilalinde Trabzon'da öğrenci olmam hasebiyle orada Askerler tarafından toplanan Akıncı Gençlikten Ülkücü gençlere, öğretmen, öğrenci ve memurların büyük bir kısmı yakın arkadaşımızdı. 1983 yılında kurulan Anap'da siyaset yapan o günün öncü isimlerinden merhum Seyfettin Aslan, Mehmet Aydın, Mehmet Şahin gibi isimlerin mücadele ettikleri liberal kanadın temsilcileri Süleyman Yağcıoğlu, Kemal Bey ve ekibi, daha sonra bunlara ilave olan Mehmet Çakar, Adem Yıldız ve diğerlerinin verdikleri teşkilat içi mücadeleler hiç unutulacak türden olaylar değildi. Diğer yandan yasaklanan eski liderlerin yeniden siyaset sahnesine inmeleri için verdikleri mücadele ve Merhum Özal'ın 1987 yılında yasakların kaldırılması için referandum yapılmasının önünü açan konuşması ve yapılan referandumda kıl payı yasakların kalkmasının önünün açılması tarihe not düşülecek olaylardır.
Hiç unutmuyorum 1986 yılında boşalan dört veya beş Milletvekilliği için ara seçim yapılmıştı, seçimde Samsun'dan Refah Partisi merhum Litfi Göktaş'ı aday yaptı, DYP Hüsamettin Cindoruk'u aday koydu, Anap ise eski PTT Genel Müdürü Servet Bilgi'yi aday göstermişti. Seçim bir hayli heyecanlı geçmişti, biz dere, tepe demeden çalışmıştık, hatta Vezirköprü'nün bir köyünde çok enteresan bir olayla karşılaşmıştık. Hacdan gelen bir vatandaş civardaki tüm köyleri keşkek yemeye davet edince tüm siyasetçiler oraya gittik, biz Av. Ali Türkmen Bey'le birlikte gitmiştik. Herkesin elide seyyar bir megafon konuşmak istiyor, yemek yendikten sonra hoca dua etmeye başlayınca tüm siyasetçiler hocanın konuşmasının bitmesini bekleyip anında kalabalığa konuşmak istiyor, cemaat ise durumu fark ettiği için heyecanla kimin mikrofonu kapacağını bekliyor, bu arada hoca efendi dua ediyor ancak heyecandan Âmin diyen yoktu. Durumu fark eden hoca hepimize birden dönerek Cemaat, Cemaat burada dua yapıyoruz sizden Âmin demenizin karşılığında para isteyen mi var da Amin demeyip dana gibi gözümün içersine bakıyorsunuz deyince hepimiz bir ağızdan Amiiin diye haykırmıştık. Daha sonraki yıllarda DYP-SHP iktidarları geldi, ardından Refahyol geldi. Refahyol'da olup bitenleri tüm acısıyla yaşadık, ardından Anasol-D Hükümeti, ardından Ecevit'in Başbakanlığındaki hükümet ve en son AK Parti iktidarları geldi. Geriye dönüp baktığımda o günlerde çok şaşaalı, depdebeli olan siyasetçilerin hiç birisinin bugün esamisi okunmuyor ve piyasada yoklar. Bunca uğraş işin içersinde biraz olsun Allah rızası olmaz, yapılıyor ise gerçekten çok yazık bir durum olduğu açıkça ortadadır. Ne mutlu bu işi Efendimizin Hayrunnas men yenfeunnas yani insanların hayırlısı onlara faideli hizmetler yapanlardır Hadisi şerifi gereğince yapanlara.
Sözlerime son verirken tüm okurlarımı ayırım yapmaksızın 19 Mayıs 2014 Pazartesi günü Canik Kültür Merkezinde saat 19.00 yapacağımız oğlum Mustafa'nın düğününe davet ediyorum. Allah'a emanet olunuz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.