DERDİM ÇOKTUR HANGİSİNE YANAYIM

DERDİM ÇOKTUR HANGİSİNE YANAYIM

Bugün biraz üzüntülü olduğum için yazı başlığını bu şekilde koydum. Neden derdin çok derseniz, dün sabah erken saatlerde Avukat bir arkadaş aradı ve bazı meslektaşımızın çalıştıkları gazeteler tarafından işlerine son verildiğini söyledi. Meslektaşlarımızın bir kısmını okuma zahmetinde bulunmasak da onlar bizim için velinimetti. Zira sayelerinde ödediğimiz tazminatların büyük bir kısmını çalıştıkları gazetelerden tahsil etme imkanımız olacaktı. Şu ana kadar bu konuyla ilgili ellinin üzerinde dava açmış olsak da, bu davaların devamının kesilmemesi için meslektaşlarımızın işlerine devam etmeleri ve bizimle ilgili yazılarına devam etmeleri bizi mutlu edecekti.

Bu arkadaşların yazılarını kimlerin okuduğunu bilmiyorum. Ancak bizim Avukatın son bir aydır mahkemelere evrak yetiştirebilmek için bir hayli köşe yazısı okumak zorunda kaldığını biliyorum. Biz kimsenin düşmanı falan da değiliz . Yazı yazdıkları gazetelerin işlerine son vermeleri halinde bir hayli üzüleceğimizi bilmelerini isteriz. Hatta bu konuda yardımcı olmamı ister iseler elimden gelen her türlü yardımı da yapmaya hazır olduğumu bilmelerinde yarar görüyorum. Zira başka bazı meslektaşlarımın benimle ilgili yazı yazan tüm gazetecileri perde arkasından desteklediğini çok iyi biliyorum. Bu arkadaşlara da buradan rica ediyorum. İşsiz kalan meslektaşlarımıza destek olsunlar.

Bazı insanlar mahkemelerin sadece kendileri için kurulmuş olduğunu düşünebilirler, bu kendi görüşleridir. Ancak mahkemelerin asıl amacı, toplumun huzuru için yasalar çerçevesinde herkese eşit muamele edip yargılamaktır. Başbakan'ın yargıdan şikayetçi olmasına biz de kısmen katılıyoruz, bazı yargıçlar özellikle konjoktürel veya dünya görüşlerine göre yargılama yapabilirler bu her zaman karşılaşabilecek olduğumuz bir durumdur. Örneğin belgesiyle bir haber yapıyorsunuz, muhatap sizi mahkemeye veriyor, siz mahkemeye gidip diyorsunuz ki; biz bu haberi şu belgeye dayanarak yaptık. Mahkeme buna rağmen sizi tazminat ödemeye mahkum ediyorsa burada bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Elinizde belge, kanıt, şahit olmadan yaptığınız habere mahkemeler ceza verseler buna saygı duyarız ama belgelere dayanarak yapılan haberlere tazminat cezası verilmesi çok ilginç. Elimizde bu tür kararlar var bunları zamanı geldiğinde sizlerle paylaşacağız.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin'de bu konuda muzdarip. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nin bu konuda Türkiye aleyhinde verdiği çok karar bulunduğunu, bu nedenle dördüncü yargı paketinde eyleme dönüşmeyen fikir beyanlarının tamamının suç olmaktan çıkarılacağını ifade etti. İnsanların onuru ile oynamadan, hakaret etmeden her türlü fikrin beyan edilmesi temel hak ve hürriyettir. Eyleme dönüşmeyen hiçbir düşüncenin suç olmaması gerekir, devletin bölünmez bütünlüğüne saldırıda bulunanların da bu kapsamın dışında tutulup cezalandırılmaları gerektiğini eklemekte yarar görüyorum. Zira bundan otuz yıl önce farklı düşünüyordum, ancak yaşadıklarım beni öyle bir yere getirdi ki adeta herkesten fazla devletçi oldum. Bu ülkede asker ve polis olmasa kimse sokağa çıkamaz. Çeteler, mafya bozuntuları, esrar, eroin ve her türlü uyuşturucu kullanıcılarının sokak hakimiyetinin olduğu bir ülkede yaşamak mümkün mü?

Gelelim bir başka derdime bazı meslektaşlarımız şehirdeki egemen güçlerin dengelerini korumak adına yazı yazmaya konu bulamıyorlar, kimisi hayvanlar aleminden bahsetmek zorunda kalıyor, kimisi ülkemizin genel ekonomi politikalarını yazıyorlar, kimisinin ise PKK ve Kürt sorununu yazmak zorunda kalmaları da beni derinden üzüyor!. Meslektaşlarımıza tavsiyem şehirdeki egemen güçlerin çıkarlarını gözetip gazetecilik yapmaya devam eder iseler hükümet yakında PKK sorununu çözdüğünde yazı yazmaya konu bulamayacaklar. O yüzden kulları değil de Yaratanı memnun etmeye baksınlar ki hem bu dünyada hem de gerçek dünyada rahat etsinler. Bu arada PKK konusuna girmişken aklıma geldi, Necati Pekmezci'nin yazdığı PKK yı kim kurdu kitabını okudum, çok istifade ettim. Abdullah Öcalan ve PKK konusunda çok detaylı bir çalışma yapmış. Öcalan'ın eşi Kesire Yıldırım'dan Pilot Necati'ye, Öcalan'ın okuduğu Tapu Kadastro Lisesi'nden İstanbul'daki Hukuk Fakültesi yıllarına, İstanbul'da aradığını bulamayıp ODTÜ Siyasal bilgiler Fakültesine giren Öcalan'ın 12 Mart 1971'de Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı ile ilgili ODTÜ'de yapılan eylemlere, Öcalan'ın Devletten aldığı burs ve Öcalan'ın arkadaşları ağır cezalar alırken Öcalan 7 ay Mamak Cezaevi'nde kalışının ardından dönemin Cumhuriyet Savcısı Baki Tuğ'un ilk iddianamede Öcalan ile ilgili istediği cezayı daha sonra neden daha az istediğine varıncaya kadar bir çok bilinmeyenle ilgili enteresan detaylar ortaya koymuş.

Meslektaşlarım şehrin egemen güçlerinin dengesini gözetmeye çalışmaktan kitap okumaya zamanları olmayabilir ama, yazdıkları yazıları magazinsel yazılar olarak yazmaya devam ederseler okuyucu bulamazlar. Onlara tavsiyem en büyük gücün bilgi olduğunu bilmeleri ve kendilerini bu yönde geliştirmeleridir. Aksi halde benim dahi haberlerini ve yazılarını mesleğim gereği de olsa okuyamadığımı bilmelerinde yarar var. Yüce Kitabımız “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” beyanını buyurmasının hikmeti de bu olmalı.Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyorum kalın sağlıcakla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR