DOĞRU DEĞİL
Seçimin ardından dövizin artacağını, piyasaların alt üst olacağını, ekonomik sıkıntıların kaçınılmaz olduğunu hepimiz biliyorduk. Seçimi kim kazanırsa kazansın sonuç değişmezdi. Yurt dışından para getirmekle, para basmakla veya palyatif tedbirlerle bu işin çözülmeyeceği ortada. Yapılması gereken şey üretimi artırıp, para basmaktan vazgeçerek piyasa şartlarını iyileştirmektir. Sürekli ücretlere zam yaparak çözüm aramak fevkalade yanlış bir uygulamadır. Dün yazlıktan şehre giderken yolda bir yaşlı amcaya rastladım alayım dedim, giderken sohbet ettik. Kendisi eski esnaflardan, emekliye ayrılmış, Altınkum’a yerleşmiş, traş olmak için çarşıya gidiyormuş. Mesleğimi sordu, gazeteciyim deyince; ‘Ne olacak bu memleketin hali? Bu kadar pahalılık olur mu? Keşke emekli maaşlarımıza zam yapmasalar, fiyatları da artırmasalar. Çünkü yapılan zamlara maaşların yetişmesi mümkün değil.” dedi. Diyecek bir şey bulamadım, haklısın dedim.
Ekonomik hayatın kendi içerisinde bir dengesi vardır; kanun çıkararak, ceza vererek hiçbir şeyin önüne geçemezsiniz. Geçtiğimiz yıl emlak piyasasını emlakçılar yükseltiyor, bunun çözümü yasa çıkararak ilan veren emlakçılara vergi kesmek babında bir kanun çıkarıldı. O günden sonra emlak fiyatları ikiye hatta üçe katladı, en ufak bir faydasını göremedik. Sıfır araçların ikinci el alım satımıyla ilgili yasa çıkarıldı, en ufak bir faydası görülmedi. Şimdi de kiralarla ilgili kanun çıkarılıp yüksek kiraların önüne geçilmeye çalışılmakta. Ekonominin olmazsa olmaz dengesi arz talep sonucu fiyatların belirlenmesidir. Piyasadaki kiralık daireler ihtiyaç duyulandan çok daha fazla ise kira fiyatları düşer, az ise kira fiyatları yükselir. Bunu kanunla, cezayla veya zorlamalarla değiştirmek mümkün değildir. Son yirmi yılda inşaat sektöründeki büyüme tamamen banka kredilerine dayalı, suni bir büyümeydi. Müteahhitler beş parası olmadan milyon dolarlık işlere giriyor, banka kredi veriyordu. Vatandaş da beş parası olmadan maaşını ipotek göstererek kredi alıp daire alıyor ve böylece çark yürüyordu. Bankalar, inşaat maliyetleri yükselip memurun, işçinin maaşıyla kredi çekip daire alması imkânsız hale gelince müteahhitlere kredi vermeyi kesti, vatandaş daire alamayacak duruma geldi, hal böyle olunca da sektör sıkıntıya girdi.
Kanun çıkararak kira artışlarının önüne geçmek asla mümkün olmaz, çünkü bina inşaatları yukarıda belirttiğim nedenle durma noktasına gelmiş durumda. Bizim Yunus Güney, Müteahhitler Derneği Başkanı olarak bununla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada, böyle giderse önümüzdeki yıl çok müteahhit iflas eder dedi ki haklı bir serzeniş. Demir bir hafta içerisinde on altı liradan yirmi üç liraya çıktı, işçi usta yevmiyeleri de bin lira seviyelerine çıkmış durumda. İnşaat maliyetleri almış başını gitmiş, inşaat yapmak o kadar zorlaştı ki anlatamam. Bu şartlarda kim inşaat yapacak? Yapan olsa bile kim satın alabilecek? Milyonlarca lira verip daire alacak olan kişi, verdiği paranın karşılığı olan kirayı alamayacak duruma gelirse daire almaz ve gider parasını faize verir. Hani faiz düşük diyorlar ya, öyle değil. Bir arkadaşım anlattı, iki milyon liraya aylık yüz bin lira faiz veriyorlar dedi. Şayet doğruysa, kimse iki milyona daire alıp beş on bin liraya kiraya vermez. Bu gerçekleri görmeyip kira artışlarının önüne geçmek için kanun çıkarmak asla doğru bir uygulama değildir.
Siz devlet olarak DSİ misafirhanelerinde gecelik olarak kamu personelinden 350 lira, sivil vatandaştan 560 lira alırken vatandaşın evine aylık dört bin lira bedel koyarsanız bunun neresi adildir söyler misiniz? Devlet, kamunun da özelin de hukukunu korumakla yükümlüdür. Vatandaşın parası da mülkü de devletin güvencesi altındadır. Olması gereken nedir derseniz; önce enflasyonu düşürecek tedbirler alınmalı, ardından süratle üretim teşviki yapılıp harcama ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmelidir. Devlet, kendisi dışarıdan pahalı krediler alıp içeride ucuza verip suni büyümeyi durdurup herkesin kendi imkânı kadar iş yaparak sağlıklı ve gerçek büyümeyi teşvik etmelidir. Üretim yapan iş adamlarına destek olunsun buna itirazım yok ancak kamu hazinesi borçlandırmak suretiyle dışarıdan pahalı kredi alıp içeride ucuza vermek vatandaşı borçlandırmaktır. Bu, fevkalade yanlış bir uygulamadır. Yaklaşık kırk yıldan beri zaman zaman yap-sat yaparım, hiç kredi kullanmadım. Şimdi bu krizde yine kendi çapımda bir inşaata başlıyorum ve aynı şekilde kredi kullanmadan yapıp bitirmeyi hedefliyorum. İsteseydim kredi kullanıp çok daha büyük işler yapardım ama hiç gerek duymadım, pişman da değilim. Sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır. Bu günlük de bu kadar, kalın sağlıcakla.
NOT: Vezir Hazretleri, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu diye bir hayli arayan oldu, görüşümü sordu. Zaten Özhaseki'nin yardımcısıydı, dediğini ona yaptırabiliyordu. Onlara kalsaydı Mustafa Demir, Büyükşehir'de başkan olabilir miydi? Bu işler öyle kolay değil. Vezir Hazretlerine Rotaryanlar sevinsin, Milli Görüşçüler fuzuli sevinmesinler. Önümüzdeki seçimlerde bunu görürüz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.