ESKİ MAĞDURLAR, MAĞRUR OLMUŞLAR

ESKİ MAĞDURLAR, MAĞRUR OLMUŞLAR

AK Parti’nin ilk kurulduğu dönemleri biraz hatırlayacak olursak toplum olarak o kadar gerilmiştik  ki adeta patlamak üzereydik. İnanan insanların yaşam biçimlerinden tutun da, eğitim hayatlarına varıncaya dek her şeyleri ağır bir baskı altındaydı. Bin yıl sürecek dedikleri 28 Şubat süreci, toplumun üzerine adeta kâbus gibi çökmüş, insanlar birbirleriyle neredeyse konuşmaya korkar hale gelmişlerdi. 12 Eylül Darbesi Müslümanlar için adeta aranır hale gelmişti. Zira Kenan Paşa kimsenin eğitim öğretim hakkını elinden almamış, İmam Hatip okullarına hiç dokunmamış, paranın yeşiline kırmızısına bakmaksızın her türlüsüne hayat hakkı tanımış, hatta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini Anayasaya koymuş ve zorunlu ders haline getirmişti. Peki, Kenan Paşa’nın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini neden zorunlu ders haline getirdiğini biliyor musunuz? Belki pek çoğunuz bilir, ancak bilmeyenleriniz için anlatmak istiyorum. Bir Kurban Bayramında, Kenan Paşa Damadına Kurbanını kestirmesi için birisini vekil tayin etmesini söyler. Bunun üzerine Damadı yanından ayrılıp, görevini yapmak için Ankara sokaklarında dolaşmaya başlar. Akşam eve döndüğünde Kenan Paşa, Kurbanı kestirip kestirmediğini sorunca, ‘Hayır kestiremedim’ cevabını alır. Bunun üzerine Kenan Paşa,  ‘Peki neden kestiremedin’ diye sorunca ‘Efendim tüm Ankara’yı dolaştım, açık Noter bulamadım ki vekâlet vereyim’ demiş. Yani adamcağız Kurban kesmek için Noter vekâletine gerek olmadığını, bir Müslüman’a ‘Sen benim vekilimsin, kurbanımı kes’ denilmesinin yeterli olacağını bilmiyormuş. İşte bu olayı bizatihi yaşayan Kenan Paşa, kendi kendine bu ülkede Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu ders haline gelmesinin lüzumuna karar veriyor.

Ülkede kan gövdeyi götürdüğü bir dönemde, Askeri darbeyle iş başına gelen Kenan Paşa dahi insanların maneviyatı ile uğraşmazken, aradan yirmi küsur yıl geçtikten sonra, sırf Refah Partisi iktidar oldu diye, İmam Hatip Okullarının altını, üstünü yok edip, insanların neredeyse başı kapalı sokağa çıkmalarına, izin vermeyecek bir zorbalıkla toplumu perişan edenlerin, ‘Bin yıl sürecek’ dedikleri yönetim biçimi sadece ve sadece üç yıl sürdü. Buradan çıkardığım sonuç nedir bilir misiniz? Her baskı ve istibdat rejiminden sonra, büyük bir manevi rahatlığın geldiğini açık ve net söyleyebilirim. Tarihte de bu böyledir. Tüm Peygamberler bir dönem zulüm çekmişler, ondan sonra gelen insanlar rahatlamışlardır. Hazreti Adem’in oğulları Habil ile Kabil’in kan davalarının ardından Şit Aleyhisselâm döneminde, rahat bir dönem geçirilmiş, Şit Aleyhisselâmın ölümünün ardından, çocukları Hindistan’ın çeşitli bölgelerine yayılmışlar ve İslâmı anlatmışlar, onların ölümü sonrasında ise putlara tapma olayları baş göstermiş ve Efendimize kadar yüz yirmi üç bin Peygamber gelmiş, bunların sadece yirmi üç tanesi Kuran’ı Kerim’de anlatılsa da Tarih kitapları diğer Peygamberleri detaylı olarak anlatmıştır.

Olaya kaldığımız yerden devam edecek olur isek; 28 Şubat zulmünün ardından iktidar olan AK Parti topluma adeta rahat bir nefes aldırmış, insanların gerek manevi hayatları, gerekse eğitim hayatları, iradeleri doğrultusunda idame etmeye başlamıştır. AK Parti’nin ilk iki dönemi çok güzel icraatlarla geçmiş, gerek sağlık alanında, gerek ulaşım alanında, gerekse ekonomik alanda ciddi adımlar atılmış, toplumun heba olan paralarının tekrar Hazine kasasına girmesi temin edilmiştir. Ben bu iki döneme, AK Parti’nin altın çağı diyorum. Geçtiğimiz üçüncü dönem ise Lale Devri niteliğinde değerlendirdiğim bir dönem. Bu dönemde eski Mücahitler büyük  Müteahhit olmuşlar, eskiden barlara, pavyonlara giden iktidar mensupları bu dönemde, içkisiz yeni mekânlar tesis edip oralarda eğlenmeye başlamışlar, eskiden haremlik- selamlık oturan bayanlar artık pantolon, eşarp, makyaj üçgeninde yeni modaların mücahide’leri olmuşlar. Sizin anlayacağınız eski mağdurlar, mağrur olmuşlar, eski mazlumlar zalim olmuşlar, olay eskisinin tam tersine dönmüştür.

Şimdi ise AK Parti  dördüncü iktidar dönemini denemeye çalışıyor. Umarım muvaffak olur. Ancak gördüğüm tablo nedir bilir misiniz,  ANAP’ın son dönemlerinden çok daha vahim bir durumun söz konusu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gezi olaylarına katılan ve Aile boyu Rotaryen olan insanlar Parti yönetimlerinde. Rüşvet, iltimas, adam kayırma almış başını gidiyor. Kimin eli kimin cebinde, belli değil. Her siyasetçinin bir para kaynağı var! Bürokratlar namaz kılmaktan, Camiye gitmekten  pantolonlarının dizleri eskimiş ama namaz kılarken acaba hangi işten ne kadar pay alırım, hangi ihaleyi nasıl hallederim derdine düşmüşler! Üç kuruş para kazanan Müslümanlar anında metres tutmuşlar, kimisi şehir dışında, kimisi şehrin uzak kısmında, ikinci evlerini tutup metresleri ile gününü gün ediyorlar. Hani o eskiden Radikal İslamcılar, mazlumların hamileri, vatan kurtaran Şabanlar vardı ya! Onların tamamına yakını, milleti kandırıp üç-beş kuruş birikimi olanların paralarını alıp, onları perişan etmiş, kendi metresleriyle bir olup yuvalarını dağıtmışlar! Sizin anlayacağınız, eskinin mazlumları zalim oluvermişler. Mücahitler Müteahhit olmuş, bir sürü zavallı perişan olmuş durumda. Rabbimden temennim odur ki, şayet bu durum düzelmez ise, düzelmesi ve ülkemiz için hayırlısı olan ne ise, onun olmasını temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
16 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR