GÜLDÜRMEYİN İNSANI
Bugün birkaç konuya değinmek istiyorum. Bunlardan ilki emeklilere yapılacak zamla ilgili olacak. AK Partili yetkililer bu konunun masaya yatırıldığını, bu hafta içerisinde netleşeceğini söylüyorlar. Asgari ücretin 17 bin lira olduğu bir ülkede en düşük emekli aylığının on bin lira seviyelerinde olması gülünç bir şey. Bu yetmezmiş gibi kök aylığı sekiz bin liradan on bin liraya mı çıkarsak yoksa iki bin lira seyyanen zam mı yapsak tartışmaları gülünç olmaktan da öteye bir şey. Sebze meyvenin en bol olduğu yaz aylarında olmamıza rağmen domatesinden biberine, salatalığından karpuzuna her şey ateş pahası. Eskiden beş yüz liraya dolan pazar çantaları şimdi beş katına dahi dolmuyorsa bu yetkililer bunu iyice düşünmek zorundalar. On altı milyon emeklinin üç milyona yakını on bin lira maaş alan emeklilerden oluşmakta. Bu insanların bu maaşla geçinmesinin mümkün olmadığı ortada iken hala daha kök aylık on bin lira mı olsun, seyyanen iki bin lira mı verelim, yok en düşük emekli maaşı on bir bin lira mı olsun, on iki bin lira mı olsun saçmalıklarına son verip en düşük emekli maaşını on beş bin lira seviyesine çıkarmaz iseler bu toplum bunu affetmez. Gerçi sandıkta seçmen ders verdi de ne oldu? Kim akıllandı? Tercih kendilerinin, bu millet geçmişte her türlü çileyi çekmiştir, şimdi de çeker ama zamanı geldiğinde gereğini de yapar.
Gelelim ikinci konumuza. Yıllardan beri Salıpazarı Barajının neden yapılmadığı konuşulur ama işin gerçeğini kimse konuşmaz veya konuşmak istemez. Salıpazarı Barajının yıllardan beri yapılamamasının en önemli nedeni barajın yapılacağı alandaki kamulaştırmalarla ilgili tezyid-i bedel yani kamulaştırma bedellerinin yükseltilme davalarıdır ve bu davaları takip eden avukat veya avukatlar kimlerdir bunu araştırıp kamuoyu ile paylaşma görevi de siyasetçilerindir. Bu avukatın veya avukatların kimler olduğunu herkes çok iyi bilir ama kimse çıkıp bu şehrin önünü bunlar tıkıyor, Salıpazarı bunu hak etmiyor, yazıklar olsun ifadesini kullanmış değil. İşi zavallı bürokratların sırtına yükleyip, eveleyip gevelemenin dışında toplumu gerçeklerden uzak açıklamalarla oyalamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Çok basit; DSİ’ye gidip kamulaştırma dosyalarını alıp incelesinler, olayların tümü o dosyalarda var. Yalandan basının karşısına çıkıp yok ödenek bitmiş, yok müteahhit çalışmamış, yok Büyükşehir yapmamış, yok DSİ ağırdan almış gibi saçmalıklara son verisinler. Toplumu yanıltmasınlar, adam gibi gerçekleri söylesinler. Bu konuyu da burada bitirip 15 Temmuz’la ilgili birkaç kelam etmek istiyorum.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden sekiz yıl geçti. Bu süreçte neler yaşandı, gelinen nokta nedir derseniz; bana göre yapılan yargılamalarda ceza verilen kesim ibadet kısmınadır, ticaret ve ihanet kısmına gereken cezaların verildiğine asla ve kata inanmıyorum. Gariban dershane öğretmenlerine ve öğrencilerine yönelik müthiş yargılamalar yapılmış, bir kısmı hak ettiği cezayı almış ama bir kısmı hak etmediği cezaları almış. Olayın asıl yöneticileri ya yurt dışına kaçıp yırtmış veya siyasette olanlara hiç dokunulmamıştır. Özellikle siyasette olup da herkesin bildiği isimlere en ufak bir cezalandırmanın olmayışı kamu vicdanını fazlasıyla rahatsız etmiştir. Bunu yapanlar bedelini ahirette ağır ödeyeceklerini unutmasınlar. Olayın bir yönü bu, gelelim diğer yönüne. Ben bugüne kadar FETÖ’cü olup da pişman olanı, samimi bir biçimde dönüş yapanı, Fethullah Gülen’e beddua edeni hiç görmüş değilim. Darbeyle ilgili olarak yapanın Allah belasını versin şeklinde siyasi bir sloganla geçiştirmekteler. Onlara göre yapan liderleri değil, başkaları yapmış, o yüzden de yapanın Allah belasını versin diyorlar. İyi güzel de bu okullar, dershaneler, evler kimin kontrolünde kurulup organize edilmiş? Bu kadar himmetleri kim toplamış? Bunlar yetmemiş, devletin her kademesinde onca cemaat mensubunu kim yerleştirmiş? Dünyaya yayılan bu kadar büyük bir organizasyonu devletlerin içine kadar kim sirayet ettirmiş? Yoksa ben yaptım da haberim mi yok… Allah bu ülkeye kastedenleri şerrinden emin kılsın, bir daha bu tür şeyleri yaşatmasın diyerek sözlerine son verirken şehrimizde eğitim camiasında çalışmış, gazetemizde de köşe yazıları yazmış olan İsmail Okutan hocamızın Çorum Alaca’ya evladının düğün merasimine giderken geçirdiği trafik kazasında vefat eden eşine ve evladına Allah’tan rahmet diliyorum. İsmail hocamıza başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun diyerek sözlerime son veriyorum. Rabbime emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.