GÜZEL BİR TESPİT

GÜZEL BİR TESPİT
Hayatım boyunca, bana düşman olanların dahi sıkıntı çekmesinden mutlu olmadım. Zira başkalarının mutsuzluğundan mutlu olmak isteyenler egoist ve sadist kişilikli insanlardır, düşmanlarınız onurlu, şerefli kendi işleri ile uğraşan olmaları halinde onlarla uğraşmaya da gerek görmüyorum. 
Başkaları gibi dün yaptığımı bugün yalanlayacak kadar da şahsiyetsiz değilim. Daha düne kadar cemaatin köleliğine razı olmayanlar şimdi cemaate en büyük düşman olsalar da ben dün nerede idiysem bugün de aynı yerdeyim. 
Üç çocuğumun üçünü de cemaatin rahlei tedrisinden geçirdim ama çocuklarıma, 'Yavrularım her şeyi yapabilirsiniz ama tek bir isteğim var. Asla aklınızı kiraya vermeyin' dediğim için onlar da bu nasihatime kulak verdikleri için hiç birisi cemaat müridi olmadı. 
İmam Hatip Liselerinin Üniversiteye girme hakkı gidince, oğlum Kıbrısta okumak zorunda kaldı. Kıbrıs'a okumak için giden çocukların, sadece yüzde onu gittiği gibi temiz döndüğünü bildiğim için oğlumu cemaat yurduna verdim. Orada bir yıl kaldıktan sonra ayrıldı ama onlara hiç bir zaman düşman olmadı. Kızım Amasya Eğitim Fakültesi'ni kazanınca yine Amasya'daki cemaatin yurduna verdim bir yıl orada kaldıktan sonra ikinci yıl onların evlerinde ablalık yapmaya başladı. Ancak babasının kızı olduğundan o da aklını kiraya vermedi. Sohbetlerinde Hocaefendi'nin kitaplarının dışında Ayet ve Hadis'lerden bahsedince ablalıktan atıldı. Ama yine de okul bitimine dek cemaat evlerinde kalmaya devam etti. Küçük oğlum, İstanbul'a Üniversiteye gidince onu da onların yurduna verdim ama o da aklını kiraya vermeyince dışlamaya kalktılar onu.
Nihayetinde biz cemaate bu kadar yakın olmamıza rağmen bu şehirde cemaatin en büyük düşmanı bu fakir ilan edilmekle kalmadı, emniyet, adliye, siyaset üçgeni kontrollerinde olduğu dönemde bana yapılmadık zulmü bırakmadılar.
Cemaatin bana en büyük zulmü yaptığı dönemlerde dahi liderleri ile ilgili en ufak bir kötü söz söylemediğimi beni okuyanlar çok iyi bilirler. Kötü söz söylemedim ama aklımı kiraya vermeyeceğimi, uçkurunu bağlamaktan aciz cahil bir 'abi'nin söylediğini yapacak kadar da ahmak olmadığımı, elifi mertek sanan kişilerin verdikleri sohbetleri asla dinlemeyeceğimi her fırsatta beyan ettim. Bunu yapma nedenim o insanlara düşmanlık değil, toplumu aydınlatmaktı. Bu konuda ne kadar haklı olduğum sohbetlerdeki çılgınca kararların ortaya çıkması ile bir defa daha ispatlanmış oldu. Geçenlerde bir arkadaşım WhatsApptan Tarık Yusuf Uçar adlı kişinin yazdığı yazıyı bana gönderince yazıyı sizlerle paylaşma gereği duydum. Şimdi sizlere yazının noktasına virgülüne dokunmaksızın metnini sunuyorum karar sizin; 

"CEMAAT, CANINA KIYDIĞI ABLALARIN AHINDA BOĞULACAK !
O hanımlar ki "abla" dediniz adlarına. 
Pek çoğunu sabah namazından sonra düşürdünüz yola. Hizmet gerekleri ile.

O ablalar ki çoğu evde el kadar bebelerini emanet edip yaşlı kayınvalidelerine yahut bırakıp kendisine acıyan bir hayır sever komşuya döküldüler yollara.

O ablalar ki otobüs yahut minibüs şöförleri ile daha sık karşılaştılar neredeyse eşlerinden, kardeşlerinden. Yine hizmet gerekleri ile.

O kadınlar ki parfüme, kozmetiğe vermedikleri paraları, katık ettiler, yedi yabancı öğrencilerin ekmeklerine. Ve tercih ettiler sevâbı, cilt güzelliğine.

O ablalar ki müsaade etmediniz "onayınızdan geçmemiş" kişilerle evlenmelerine. Ve izdivaç ettiler ancak hizmet gereklerine göre.

O ablalar ki 80'lerin sonuna kadar büründürdünüz hatta "Allah'ın Emrettiğinden Daha Fazla Tesettüre". 
Başlarında ağızlarını da kapatan başörtüleri. Simsiyah gözlükleri, simsiyah eldivenleri ve yeri süpüren pardesüleri üzerlerinde.

O ablalar ki zalim bir laik prof karşısında değil, imam hatipli bir delikanlı sınıf arkadaşından ders notu isteyecekken, mahcubiyetten adeta duruverecek kalpleri.  

O ablalar ki koparıp ana-baba ocağından gönderebildiniz Afrika'nın, Asya'nın haritada yerini gösteremeyecekleri bölgelerine. 
Kimi kez çekik gözlü yahut siyah tenli bir damadı takıverdiniz kollarına eş diye. Ünsiyet peydah olsun niyetine...

O ablalar ki ana kuzusuyken analarından ayrıldılar, ana olunca da kuzularından... Gözlerini bile kırpmadan, hizmet gereğince.

O ablalar ki anne ve babaları, onların evlâtlığından feragat ettiler, kocalarıysa evlerinin hanımlığından. 
Gönderdiler, abilerin uygun gördüğü yerlerde mesaiye. Hizmet önceliklerine göre.  

Eşinden sonra girdi eve bir çoğu, erkekleri büyüttü çoluk çocuğu.  Sıcak bir kap yemeği ancak anneleri geldiğinde gördüler evlerinde.

O ablaların emeği büyüttü davanızı !
Örtülü başlarına basarak yükselttiniz bayrağınızı !
Kermesler için sardıkları dolmaları cephane diye sürdünüz hizmetin şarjörlerine !

Kendilerini başka başka adla abone yaptılar, hicaplarından başkasına teklif edip de abone edemedikleri dergi ve gazetenize.

O ablalar ki, iki adamın yapacağı işi yüklediniz kendilerine. Ama maaşa gelince bir fetvayla yarıya kesiverdiniz, hemence. 
Neymiş, "Şer'an ev geçindirme mükellefiyeti yok" diye.

O ablalar ki geceler duayı bile onlara ettirdiniz. Çünkü bilirdiniz, zor kalkardı beyler teheccüde. Ne varsa ablalarda vardı yine.

Düşmedi ellerinden cüzler. 
Onu bıraktılar tebeşir aldılar, onu bıraktılar, kepçeyi tuttular, onu bıraktılar bebeğin emziğini. 
Yâr eli tutmaya kalmadı vakit bile.

SONRA BİR KARA KIŞ GÜNÜ GELDİ.

Sıyrılın dediniz kolayca, "teferruat" olan şu örtünüzden.

Giyinin dediniz ortamın icap ettirdiği kıyafetleri. Baloysa baloya, resepsiyonsa yahut akademik bilmemne zırvasıysa ona göre.

Sıkı sıkı tembih ettiniz.  Evlendiğin adam yargı mensubu yahut rütbeli ! Bak sakın örtüneyim deme günün birinde .

Sarhoş etmeyen kadarı caiz, 
sen de al kadehi eline, 
modern bir imaj çiz, çaktırma, idare et bu gece de işte. 
Allah Azze ve Celle.

Sonra, hele sonra verdiniz o ablaları "Şerrinden Allah'a Sığındığınız Siyaset"in emrine.

Koşturdunuz bir seçim Ak, Ak, Ak... 
Sonrakinde Kemal'lere şak, şak, şak...
Öbür seçim Erdoğan'a çak, çak, çak diye.

O Ablalar çalıştı, Sarıgüller, Nur Serterler yılıştı da yılıştı. Seçim bitti, utanmadan dönüp sövdüler yüzlerine.

Erkekleri bile sürmezken "Hak Sokakta Aranmaz" diyerek yollara, döktünüz 17'den 70'ine ablaları meydana. 
Abone ettiniz Emniyetin, Adliyenin önüne.

İLİŞTİRDİNİZ "GAVURCA PANKARTLARI" O CÜZ TUTAN, CEVŞEN TUTAN SOĞUKTAN DONMUŞ ELLERİNE.

YANİ ÖZETLE;

CEMAAT, ABLALARI SEÇİME DE SÜRDÜ, GEÇİME DE SÜRDÜ. 
SOKAKTA DA KULLANDI, MUTFAKTA DA KULLANDI. 
GURBETE DE KOŞTURDU, OLİMPİYATA DA COŞTURDU.

ŞİMDİ EN MÜHİM SORU ŞU:

Tamam da hakkı var mıydı abilerin tüm bunları emretmeye ?

Yoktu! 
- Çünkü kadına fetva vermek için Şer'an, halini bilmek lazımdı. 
- Kız çocuğuna fetva yazmak için de şarttı, evlat sahibi olmak.

Ama kimse sormadı, cayır cayır herkese fetva verenlerin var mıdır "Eşi yahut Kerimesi?"

Bilirler mi bir kız ne hisseder, istemeden başını açtırırsa birisi?
Umurlarında mı nereye varır yuvasından koparılan mazlumların hikayesi.

Beni affet ama,
sana bir itirafta bulunmalıyım Abla.

Bu abiler var ya!
Her vakti namazından sonra, 
şu duayı okurlar, okuturlar  tesbihatta erkeklere:

"Allahümme Ecirna,
min şerrin Nisâ, 
min fitnetin Nisâ, 
min belain Nisâ"...!

Yani "Allah'ım beni koru;
Kadının şerrinden, 
Kadının fitnesinden, 
Kadının belasından"...!

Hadi be iki yüzlü oradan!

ABLA KALDIR ELLERİNİ ARTIK SEMAYA !

Allah'ım de. 
Çekinme, bil ki kırk yıldır  bir tek o duyuyor seni.

Allah'ım beni, 
Abilerin şerrinden, 
Adilerin şerrinden, 
Asilerin şerrinden 
Muhafaza buyur...

AMÎN...

Tarık Yusuf Uçar."
Kalın Sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR