Havadan Sudan...
Kurban bayramını idrak ettiğimiz şu günlerde suya sabuna dokunmadan, bir kaç anekdotla yüzlerde küçücük bir gülümseme oluşturmaya çalışacağım. Kıssadan hisse almak isteyenler de, gülümsemenin yanında, gönüllerince yorumlayabilirler...
Sadrazam, vilayet binasının balkonundan halka hitap edecektir. Toplananlar, sadrazamı daha yakından görebilmek için, biraz daha ileri gidebilmenin gayreti içindedir. Polisler, halkın daha ileri geçmesini engellemenin uğraşı ile ter dökerken, olayı balkondan izlemekte olan vali, yanındakine dönüp, dışarıdan da duyulabilecek bir ses tonu ile bu eşek millet de hiç sözden anlamaz... diye şikâyet eder. Toplananların arasında bulunan Şair Eşref, irticalen cevap verir:
Erbab-ı mansıptan biri, millete eşek demiş,
Reddedilmez böyle bir laf, amma ki pek can sıkar.
Olsa da millet eşek, eşek diyen bilmez mi ki,
Sadrıazamlarla valiler de milletten çıkar.
İadeli taahhütlü cevap bu olsa gerek. Şairden, hem de hicivleri ile meşhur olmuş bir şairden de, ancak böyle bir cevap beklenebilirdi. Mizah, söylenemeyenleri muhatabın beynine kazımanın tehlikesiz yolu olarak, tarih boyunca, sürekli kullanılmıştır.
O günden bu güne değişen ne, diye düşünürken, devletlülerin teşrif ve ziyaretlerinde yapılan palyaçolukları, kasılmaları, kendini halktan üstün görme ve gösterme gayretlerini görünce, Eşref'in yukarıdaki dörtlüğünü hatırladım. Sanırım, başka söze gerek yok...
Söz, mizahtan açılınca, Hüseyin Rıfat'ın benzer özellikte, ama farklı bir açıdan bakan dörtlüğünü zikretmeden olmaz diye düşünüyorum: Şehir merkezine eşeklerin girmesi, fermanla yasaklanmıştır. Ferman bu, uymamak ne mümkün. Ama, heccavın da söyleyecek bir kaç sözü vardır. Buyurun, söz Hüseyin Rıfat'ın:
Şehirde men edildi gezmesi eşeklerin amma,
Bunun tatbiki kabil mi diye herkeste bir şek var.
Kolaydır dört ayaklı cinsini men eylemek, lakin
Ben insanım diyenlerden yularsız pek çok eşek var.
Böyleleriyle, sokakta sıkça karşılaşırız. Kimi böğürerek, etrafı rahatsız ederek yürür, kendini yalnız sanır. Kimi direksiyon başındadır, bildiğince yol alır, kendini yolların hakimi sanır... Heccav da, yüzümüzde acı bir gülümsemeye yol açan iğnelemelerle, taşı gediğine koyar...
Madem hicivle başladık, Neyzen'i hatırlamazsak olmaz. Neyzen Tevfik Kolaylı'yı. İşte, kenarına kendi fotoğrafı basılı olan bir kartın altına yazdığı mısralardan bir dörtlük:
Ben ney'imi üfleyerek giderim,
Kader kısmet böyle ise ne derim?
Bayram bana bu külâhı giydirdi,
Fakir, onu yine tebrik ederim.
Bayramınız mübarek, ömrünüz bereketli, her şey gönlünüzce olsun...
Bugünün nesli için açıklamalar:
Erbab-ı mansıp: Makam sahibi
Şek: Şüphe, tereddüt
Heccav: Çok hicveden
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.