İDARECİLİK HERKESİN İŞİ DEĞİL
Yöneticilik idarecilik kelimesinin yeni Türkçedeki ifade biçimidir, yönetmek idare etmekle aynı şey değildir, idare etmek adından da anlaşılacağı üzere olumlu, olumsuz olayları topluma yansıtmaksızın kendi içerisinde eriterek yöneticilik yapmaktır. Yönetmek ise orkestra şefi gibi olayları ve kişileri olduğu gibi sevk ve idare etmektir, yöneticilikte görmezlikten gelmek, affetmek, idare etmek yoktur, idarecilikte ise bunların hepsi vardır. Ahmet Cevdet Paşa Mecelle’de “Def-i mefasid celb-i menafiden evladır” “yani idarecilikte kötü işleri ortadan kaldırmak iyi işleri yapmaktan önceliklidir” buyurmaktadır. Bu kuralı bilmeyen insanlar idarecilik yapamazlar, yapsalar da ciddi anlamda bocalarlar. Buna iki örnek vermek istiyorum, örneklerimden biri Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir, bir diğeri de OMÜ Rektörü Yavuz Ünal hoca olacak. Üzülerek ifade etmek gerekirse iki arkadaşımız da yöneticilik yapmaktalar, idarecilik nedir asla bilmiyorlar.
Mustafa Demir Ak Parti kurulduğu günden bu güne dek sürekli siyasetin içerisinde olan bir insan ama kibir onda, gurur onda, insanlara yukarıdan bakmak onda, tevazu nedir bilmez. Samimiyet, cana yakınlık onun ne yapısında var ne de dünyasında var. Öngörü, kötülükleri defetme, marazları ortadan kaldırma gibi bir derdi hiç yok, uyum konusunda kendisinden üstte olanlarla uyumlu olmak için elinden geleni yaparken kendi seviyesinde olan vekilinden, belediye başkanına, teşkilat mensubundan, Bürokratına herkesi kendisine rakip gören bir yapıya sahip. Herkesi ayağına çağırıp hakimiyet sağlamaya çalışan, bu sayede de muhataplarını ezme politikaları güden bir anlayışı var. Dost nedir, dosta nasıl davranılır, dostla düşman bir tutulur mu tutulmaz mı diye bir derdi de yok. Bu vasıflara sahip bir siyasetçinin halkın gönlüne taht kurması asla mümkün değildir, ne kadar icraat yaparsa yapsın kimse takdir etmez, kendi çalar, kendi oynar, ama kendisine sorsanız çok başarılı bir belediye başkanıdır.
Tüm bu meziyetlerini bilmemize rağmen zulme uğradığında yanında olmaktan da geriye kalmıyoruz, neden böyle yaptığımıza gelince adama kızmak bizi adaletten alıkoymaz. Örneğin son günlerde meydandaki Atatürk Caddesi’ne koyulan billboardların Atatürk Heykelleri’ni kapattığı yönünde yapılan yaygaranın adama zulmetmekten başka bir şey olmadığını görünce muhabir arkadaşımıza gidin orayı çekin doğrusu neyse haber yapın dedik ve arkadaşımızın çektiği fotoğraflardan de anlaşılacağı üzere olayın hiç de öyle yazılıp, çizildiği gibi olmadığını ortaya koyduk. Bu bizim yaptığımız işte adaletten ayrılmamamızın gereğidir, yoksa Mustafa Demir bunu hakkettiği için değildir. Bunu yapan insanların derdi Atatürk heykeli falan değil, dertleri Mustafa Demir’i çok hassas bir noktadan vurmaktı, buna da gönlümüz razı olmazdı, işini adam gibi yapma veya dava adamlığının gereği de bu olmalı. Mustafa Demir iyi bir idareci olsaydı, önce bu tür olumsuzlukları ortadan kaldıracak planlamalar yapardı, her ay beş yüz milyon lira Masraf edip, hiç bir işine yaramadığı basın ordusuna bunca harcamayı yapıp, bu milletin parasını heba edeceğine şehirdeki basın yayın kuruluşlarına onda birini dahi vermeden çok cüzi bir giderle bu konuyu çözerdi ama yukarıda da dediğim gibi adamdaki kibir, gurur, enaniyet ve benlik duygusu buna engel olduğundan sürekli bu tür sıkıntılardan kurtulamıyor. Neyse ki az bir zamanı kaldı tekrar aday olma şansı da yok herkes rahat eder.
Gelelim ikinci değerlendireceğimiz idareciye OMÜ Rektörlüğüne seçilen Pror. Dr. Yavuz Ünal hocayla geçmişte hiç bir hukukum olmadı, seçildikten sonra birkaç sohbetimiz oldu, insan olarak, mümin olarak, ehl-i sünnete bağlılığı nedeniyle maneviyat dünyamın insanı olduğu açık ve net ortada. Ancak Yavuz hocada da idarecilik noktasında çok sıkıntılar var, öncelikli olarak ilk atandığında seçtiği iki rektör yardımcısı kendisini sürekli yanlış yönlendirmekteler, bu nedenle de hoca ciddi yanlışlar yapmakta. Sonradan atadığı rektör yardımcıları iyi ancak onların çok fazla icraatla işi yok, hala daha eski atadığı rektör yardımcıları ile işi götürmekte. Hele hele, Tıp Fakültesini bağladığı rektör yardımcısı hastahaneyi o kadar kötü idare etmekteki anlatamam. Hocaya verdiği bilgiler, yaptırdığı atamalar, sevk ve idaresi hastahane personelini adeta krize sokmuş durumda. rektörlüğe atandıktan sonra fakülte hastahanesine Başhekim atamıştı, altı ay önce onu görevden aldı, yerine Fatih Özkan hocayı atadı, geçtiğimiz Cuma günü Fatih Hoca’da istifasını sunmuş, yeni Başhekim arıyormuş, yani geldiği günden bugüne dek ikinci Başhekimi de görevden alacak pozisyona gelmiş durumda. Neden böyle derseniz rektör bey aynı Mustafa Demir gibi her şeyi kendisi yönetmek istiyor, atadığı bürokratlara yetki ve sorumluluk verip hesap sorma yerine kendi dediklerinin yapılıp atadıklarının oturdukları yerde onun dediklerine yapmakla sorumlu olmanın ötesinde bir şey yapmamalarını istiyor bu çok yanlış bir idarecilik şekli. Hastahanede yıllardan beri yöneticilik yapan birkaç arkadaşımız var, onları görevden almak için elinden geleni yapıyor, oysa o insanlar fakir fukarasından, garip gurebasına, şehirdeki esnafından en üst bürokratına varıncaya dek kimin sıkıntısı varsa koşan insanlar, bunlarla uğraşmanın ne alemi var anlamış değilim. Allah insana bir nimeti verir ama almasını da bilir. Arkadaşlara tavsiyem ellerindeki nimeti gereği gibi kullanmalarıdır, yoksa bu nimet ellerinden gidince selam verecek adam bulamazlar, haberleri olsun. Bugünlük de bu kadar kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.