İKİ TÜR İNSANA ÇOK KIZARIM
Hayatım boyunca en nefret ettiğim şey riyakârlık ve yalamalık olmuştur. Bu yüzden de başıma gelmeyen sıkıntı yok ama bu huyumu değiştirmeye de hiç niyetim yok. Riyakârlıkla yalamalık benim karakterimde yok, bedeli ne olursa olsun doğru neyse onu söylemeden yapamam. Padişahlar akıllı adamlar olduklarından yanlarında paralı yağdanlıklar bulundururlardı, birisi onlara yağdanlık yapmaya başlayınca ona yanlarındaki yağdanlıkçıları gösterip o işin adamı var sen işine bak derlerdi. Günümüzde durum nedir derseniz; paralı yağdanlıkçılar yok artık ama makam mevki peşinde koşup da yağdanlıkçılık yapan o kadar çok insan var ki aklınız durur. Sinir olduğum ikinci tür insanlar akıllarını kiraya vermiş, ne olursa olsun bağlı bulundukları parti, cemaat veya liderin dışındakileri haksız bulan tiplerdir. Bu tipler de çok itici ve sevimsiz gelirler bana o nedenle bu iki tür insandan uzak dururum.
Günümüzde bu iki tür insanlar o kadar fazla ki adeta bunların çokluğundan normal insanları bulamayacak durumda kalmak üzereyiz. Bunlar her şeyi siyasi düşüncelerine veya cemaatlerine göre değerlendirirler, ülkede en ufak bir sorun olsa bunu karşısında oldukları parti liderine bağlarlar. Ne kadar güzel şey olursa onu da kendi siyasi liderlerinin becerisi olarak değerlendirmekten utanmazlar. Oysaki peygamberler dahi zelle olarak adlandırılan günahsız hatalar işlemişlerdir. Hazreti Musa kavminden birini öldürüp bulunduğu beldeyi terk ederek başka diyara gitmiş, Allah’tan bu yaptığından ötürü de affedilmesini istemiş, Allah’u Teâla da onu affettiğini Kuran-ı Kerim’de detaylı olarak anlatmıştır. Günah kullara mahsusu Allah-u Teâla tarafından yaratılan bir eylemdir, işlemeyeni olmaz, ama Rabbimiz tövbe edersek affedeceğini de müjdeliyor bizlere.
Olayı biraz daha güncellemek gerekirse son zamanlarda ülkemizde yaşanan bazı olayları herkes kafasına göre yorumluyor. İktidarı tutan insanlar olumlu olayları liderlerine mal edip onu kendisinin de istemeyeceği bir makama yükseltmeye çalışmaktalar. Karşılarındaki gruplar ise tam aksine olayların kendi liderleri sayesinde düzeldiğini söylemekten kendilerini alamıyorlar. Hatta bazıları öyle enteresan ki anlatamam. Adam ben Ak Parti yüzünden namazı bıraktım, orucu bıraktım, hacca gidecektim vazgeçtim diyecek kadar ileriye gidecek durumda. İnsan dinini partisinden veya cemaatinden öğrenmez, ilk önce ailesinden öğrenir ardından da eğitim kurumlarından öğrenir. Cemaatten öğrenilen din Allah’ın dini olamaz, olsa olsa o cemaatin dini olur. O yüzden de cemaat bitince dini de biter. Partileri, liderleri veya şeyhleri araç değil de amaç edinenler unutmasınlar ki bu İslami bir davranış biçimi değildir. Allah her topluma peygamber göndermiş ve ona dini anlatma görevi vermiş, kendini anlatma görevi vermemiş.
Kuran-ı Kerim’de pek çok ayette geçmiş kavimler anlatılırken onlara gönderilen peygamberler de anlatılmakta ve o peygamberlerin görevlerinin sadece ve sadece Allah’ın dinini anlatmak olduğu, onları Allah’ın elçileri ve kulları olduklarını topluma anlatmaları emredilir. İşte bu nedenledir ki dinimizi önce ailemizden ardından da eğitim kurumlarımızdan öğreneceğiz. Şayet ailemizde dini bir yaşam biçimi yoksa işte sıkıntı orada başlıyor. Bugün yüzlerce hatta binlerce imam hatip okullarımız var ama imam hatip okullarına giden öğrenci sayısı her yıl azalmakta, yetkililer de bunu yükseltmek için bir hayli uğraş verip sürekli Milli Eğitim yetkililerine yüklenmekteler, bu fevkalade yanlış bir durum. Neden yanlış derseniz; çocuk aileden gerekli eğitimi almamış ise Milli Eğitim yetkilileri ona ne yapsın, önce aile eğitilecek daha sonra da aile çocuklarını eğitecek. Benim rahmetli babam beni imam hatip okuluna vermemiş olsaydı ben nereden bilecektim imam hatip okulu nedir, ne değildir.
2000’li yılların başından itibaren yetişen gençliği hiç beğenmiyorum bunun nedeni de ailelerin refah düzeyi yükseldikçe manevi eğilimleri düştü. Maalesef bu durum bugün için değil her asırda böyle olmuştur. Para, makam ve kadın konusunda çok kötü sınav verdik. Sözlerime son vermeden bir şeyin daha altını çizmek istiyorum; hepimizin şiddetle karşı çıktığımız şu İstanbul Sözleşmesi var ya onunla ilgili suçlunun kim olduğunu Ahmet Sever’in 'Abdullah Gül İle On İki Yıl Yaşadım, Gördüm, Yazdım' kitabını okursanız net bir biçimde anlarsınız. Ben kim olduğunu buradan yazarsam sen taraf tutuyorsun dersiniz, alın Ahmet Sever’in kitabını okuyun bakın, orada net bir biçimde yazıyor. Bugünlük de bu kadar, kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.