İNSANLARIN GERÇEK YÜZÜNÜ...
İNSANLARIN GERÇEK YÜZÜNÜ TOPLUMA GÖSTERMEK GÜNAH MIDIR?
Bahar olmasına rağmen bahar günlerinin bir türlü gelmediği serin bir pazar günü siz değerli okurlarımı sıkmadan biraz hasbihal etmek istiyorum. Nerden çıktı bu hasbihal işi demeyin insan bazen yaptıklarını, kendi nefsini hesaba çekmez ise asıl hesap günü çok sıkıntı çeker. Efendimiz bir Hadisi Şerif'lerinde Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz buyurmaktadır. Bu nedenle bazı zaman aralıklarında bu köşede siz değerli okurlarımla birlikte kendi nefsimi hesaba çekip neyi neden yaptığımı, kiminle neden uğraştığımı siz değerli okurlarımla paylaşmaktan mutlu oluyorum. Yapılan haberler ve yazılan köşe yazıları insanların gerçek yüzünü ortaya koyuyorsa bunun bir nedeni olmalıdır.
Gazeteciliği bir meslek olmaktan ziyade şehirde yaşanan birçok yanlışın önüne geçmek adına yaptığımı her fırsatta dile getirmekteyim. Başkalarına göre gazetecilik düşünceleri, fikirleri, idealleri yazıya dökmek olabilir ancak benim anladığım veya yapmaya çalıştığım gazetecilik yaşadıklarımı veya yaşananları yazıya dökme sanatıdır. Söylemden öteye geçemeyen hiç bir sözün ciddiyeti olamaz. Atasözlerinin toplumlarda yer bulmasının temel nedeni yaşanan hayat gerçeklerinden elde edilen tecrübeler sonucu söylenmiş olmalarıdır.
Gazetemizin toplumun güvenine layık olmasının ve kısa sürede böyle bir başarıyı yakalamasının nedeni de söylemlerimizin eyleme dönüşmesinden ziyade eylemlerimizi söylem olarak kaleme almış olmamızdır. Toplumun her kesimi bizi ister sevsin isterse sevmesin yazdıklarımızın tamamının doğruluğuna inanıyorsa bunun tek nedeni eylemlerimizdir. Yaptığımız her eylemde bir amacımız vardır. Burada aslolan işin içerisine nefsimizi sokmadan Rızai Bari çerçevesinde yapmaktır. Peki bunu başarabiliyor muyuz derseniz elimizden geldiği kadar başarmaya çalışıyoruz ancak hiç nefis karışmıyor dersek doğru olmaz elbette nefsimizin ön plana çıktığı olaylar da oluyor. Ancak şuna Rabbim şahittir ki mücadele ettiğimiz olaylar ve kişiler topluma zarar verdikleri için mücadele etmekteyiz.
Siyasete girdiğim günlerden itibaren en çok üzüldüğüm konu siyasetin içerisinde söz sahibi olan kişilerin düzgün insanlar olmamaları olmuştur. Düzgün insanların lanet ederek siyasetten uzaklaşmalarına kahrolduğum günleri hatırladığımda içim sızlar. Hiç unutmadığım bir hatıramı nakletmek istiyorum Refah Partisi'nde İl Başkan Yardımcısı olduğum dönemde maalesef il başkanlığı koltuğunda Adem Güney oturuyordu. Merkez İlçe Başkanı ise Mimar Saadettin Şahin Bey idi. Saadettin Bey çok mütevazi, çok takva bir insandır amcası ANAP'tan milletvekili adayı olmasına rağmen R.P. çizgisinden ayrılmayıp, partisine çalışmış bir dava adamıdır. Bu arkadaşımıza istediğini yaptıramayacağını anlayan Adem Güney altını boşaltarak görevden alınmasını sağlayınca ona dedim ki bu arkadaşımızın evine gidince ailesine görevden alınmasını nasıl izah edeceğini bana söyler misin?
Seksenli yılların sonlarından itibaren dönem dönem siyasette oldum, birlikte mücadele ettiğim arkadaşların ekonomik durumları müsait olmadığından mücadelemiz çok zor şartlarda devam ediyordu, Yüce Rabbim'den sürekli olarak mücadele edebilmek için bana güç vermesini istiyordum, binlerce kez şükürler olsun ki verdi. Rabbim bu fırsatı verince mücadele etmezsem kendime hain gözüyle bakarım. İşte bu yüzden mücadelem son nefesime kadar olacaktır.
Gelelim son zamanlarda yaptığım bazı uygulamalara ve bu uygulamalardan rahatsız olanlara. Milletvekili aday adaylığı döneminde uyguladığım politikalar sayesinde üç eski il başkanı listeye giremediği gibi yaptığı yanlış uygulamalar nedeniyle eleştirdiğim Aslan Karanfil'de seçilemeyecek yere girmiştir. Listeler kesinleştikten sonra yaptığım uygulamalara gelince Suat Kılıç yaklaşık yedi yıldır tanıdığım 2004-2007 yılları arasında birlikte siyaset yaptığımız ve o dönemlerde kendisi benden 9 yaş küçük olmasına rağmen en ufak bir saygısızlık yapmadığım bir insandır. Birlikte olduğumuz dönemde kendisi ve kayınçom kamyon şoförü bana karşı en ufak saygıları olmamasının yanında zaman zaman dalga geçmelerine şahit olmama rağmen sessiz kalmayı tercih ettim. 2007 yılında karşılaştığımız A Takımı operasyonundan bir hafta önce Suat Kılıç, ben ve Erdoğan Tok Sevgi Kafe'de yemek yerken Suat Kılıç bana Adnan Bey Samsunspor kulübü ile ilgili bir operasyon yapılacak hedefte de sen varsın dediğinde en ufak bir endişeye kapılmaksızın olsun önemli değil benim verilemeyecek hesabım yok demiştim. Bir hafta sonra bize yapılan operasyondan sonra bize bir geçmiş olsun nezaketinde dahi bulunmayınca kendisini tanımaya başladım. Bakın başladım diyorum, tanıdım demiyorum, zira o günden sonra o kadar çok olayına şahit oldum ki saymakla bitmez. Bu operasyondan sonraki süreçte ne aileme, ne de bana geçmiş olsun dahi demeyen Suat Kılıç'la ilgili yazacaklarım o kadar çok ki ancak bir kaç yazıda bunları kaleme alırım. Dilerseniz bugünlük bu kadarı ile yetinelim kalanına yarın devam ederiz. Mutlu haftalar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.