KEŞKE YANILSAYDIM!..
KEŞKE YANILSAYDIM!..
Ba’de harab’ül-basra (*), dediklerimizin çıkmasının ne anlamı var ki? Önemli olan dediklerimizin zamanında ciddiye alınıp gereğinin yapılmasıydı. Dikkat ederseniz Karadeniz sahili elinden geldiği kadar HDP ye direndi ama insanlardaki tepki nedeniyle bu üzücü tablo ile karşı karşıya kaldık. AK Parti’de siyaset yaptığım dönemlerde dahi bu seçimde gösterdiğim hassasiyeti göstermedim. Neden göstermedin derseniz, çıkacak sonucu az çok tahmin ettiğimden umursamıyordum; ama bu seçimde böyle bir tablo ile karşılaşacağımızı bildiğimden çevremdeki tüm insanları oy kullanmaya gönderdiğim gibi kendim de bizzat gidip oy kullandım.
Ülke genelinde AK Parti’nin bu noktaya gelmesinin temel nedeni Sayın Cumhurbaşkanının çıkışları, Başkanlık sevdası ve makam hırsıdır. İki konuşmasını dinledim hayrete düştüm, bir daha konuşmasını dinleme gereği duymadım. Diyarbakır konuşmasında, “Bu ülkede parlamenter sistem bitmiştir, artık yeni bir sisteme ihtiyaç duyulmakta” dediğinde, “Bu adamın hırsı, aklının önüne geçmiş, yapacak bir şey yok dedim”. Bir de yine bir televizyon konuşmasında, “….neymiş üçlü kararname... bir kişi kararını verip atamayı yapmalı…. “, minvâlinde bir ifade kullandığında da aynı şekilde aklım yerinden çıkmıştı… Hatırlarsanız “O’nun istediği başkanlık sistemi değil demokratik padişahlık” diye yazdığımı… Bir de Cumhurbaşkanı’nın çocuklarının ticarette kısa sürede çok mesafe almış olmaları, 17-24 Aralık sürecinde bakanlarla ilgili en ufak bir işlem yapılmamış olması bu, işin tuzu biberi olmuştur. Cumhurbaşkanı seçimlerde siyasi parti lideri gibi meydanlara inip miting yapmamış olsaydı, AK Parti’nin daha fazla oy alacağı kanaatindeyim.
Şehrimizdeki duruma gelince… AK Parti’nin bir milletvekili kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birinin, aday belirlenmesindeki isabetsizlik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin, Çiğdem Hanım insan olarak çok iyi biri, ancak Samsun teşkilatlarında en ufak bir görev yapmamış, Samsun’la ilgili geçmişte hiç bir bağı olmamış… Ve bu ciddi anlamda sorun oldu. Bunun dışında kendi ilçesinden yüzde elli gibi düşük bir oy alan Hasan Basri Kurt da gerek Kavak seçmeni, gerekse Samsun seçmeni tarafından tepki topladı. İşin daha da enteresan noktası nedir bilir misiniz; bu arkadaşımızın babası, oğlumla ilgili benden iş istemesinler diye noterliğini Ankara’ya alması olayın hangi boyutta olduğunun göstergesidir. Seçimlerde en çok çalışan milletvekili adaylarının, yine AK Parti adayları olduğu bir gerçek. Çağatay Kılıç, kayınçom, Kamuran Özden, Hüseyin Avni Çatal hiç sahadan geri kalmadılar, adeta yollarda geçti son iki ayları. Ama dediğim nedenlerden ötürü, bir vekilliği kaybettiler.
AK Parti’nin kaybetme nedenlerinden birisi de teşkilatlarda görev yapanların ciddi anlamda şımarmaları ve nasihatlere kulak tıkamalarıdır. Mayıs ayı içerisinde ziyaretimize gelen Çiğdem Karaaslan Hanımefendi’nin yanında bulunan Orhan Tozlu’ya dedim ki “Bak hacı, bu seçim diğer seçimlere benzemiyor, diğer seçimlerde millet AK Parti’ye oy veriyordu, bu seçimde ise AK Parti milletten oy alacak, haberin olsun”… Bizim Orhan Efendi, şöyle geriye yaslanıp, bir de sandalyeye kurularak ne dese iyi: “Göreceksin, 7 Haziran’da yüzde elli oy alacağız, 350 nin üzerinde milletvekili çıkaracağız”. Ben de dedim O’na ki, “Keşke senin dediğin gibi olsa, ama 8 Haziran sabahı ne kadar yanıldığını göreceksin”. Orhan Tozlu, AK Parti kurulduğu günden beri AK Parti teşkilatlarında siyaset yapar, zaman zaman meclis üyesi olmuş, son Belediye seçimlerinde meclis üyesi olamayınca feryadi figan etse de il kongresinde tıpış tıpış gidip il yönetimine girdi, işlerini kaybettiği için de her vekilin arkasında dolanmaya zamanı olduğundan, sürekli vekil adaylarının arkalarında dolaştı. Ancak bu işlerin öyle dolaşmayla olmadığını anladığını zannediyorum. Zira bu işler O’nun dediği gibi olsaydı, şimdi AK Parti’nin Samsun’dan 7 vekil alması gerekirdi.
Samsun halkının ve bürokrasinin tepki verdiği bir başka konu da İl teşkilatlarında bulunan bazı kifayetsiz kişilerin, insanlara yukarıdan aşağıya bakmaları olmuştur. Örneğin DSİ gibi en büyük kamu kurumlarından birinin başına, Reşat Keleş gibi, kamuda işçilik yapıp emekli olmuş birisini koyarsan, O da orada insanları üzerse, bu üzmenin sonunda da parti üzülür… Aynı şekilde, Acem Tekkesi’nin çaycılığından müteahhitliğe terfi edip, daha sonra yeniden her şeyini sıfırlayan Nuri’yi, İl Başkan Yardımcılığı gibi üst düzey bir göreve getirip, her toplantının vazgeçilmez adamı yaparsan, bu toplum bunun da hesabını sorar. Bakın, Trabzon’da AK Parti bir önceki dönem aldığı dört vekili korudu ama Samsun’da koruyamadı; tam 68 bin civarında bir oy kaybı oldu. Ve bunun en önemli nedeni yukarıda saydıklarımdır.
Peki, bundan sonra ne olur derseniz, izin verin onu da bir başka yazıya bırakalım. Zira bugünlük bu kadar yeter. Sözlerime son verirken bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Eskinin solcusu, şimdinin AK Parti yandaşı olan bir gazeteci, son zamanlarda yazdığı yazılarda, “AK Parti üzerinde oynanan oyunlar tutmayacak” diyordu. Adam o kadar pişkin ki dünkü yazısında “Ben böyle olacağını demedim mi?” diye yazmaz mı? Bu tür insanları gördükçe “AK Parti hakettiğini buldu!” diyeceğim ama ülkenin on üç yıllık kazanımlarını görünce de üzüntüden geceleri uyuyamıyorum…
Kalın sağlıcakla
(*): Basra harab olduktan sonra.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.