KITLIKTA PİSLİK YİYİP, BOLLUKTA ANLATILMAZ!..
KITLIKTA PİSLİK YİYİP, BOLLUKTA ANLATILMAZ!..
Yazı başlığındaki konumuza girmeden önce, dünkü AK Parti Cumhuriyet Meydanı mitingini değerlendirmek gerekirse çok fazla üzerinde konuşmadan şu kadarını söyleyebilirim, hiç kimse Recep Tayyip Erdoğan’ın mitinglerindeki heyecanı ve kalabalığı Davutoğlu’nun mitinglerinden beklememeli. Zira her fırsatta yazdığım gibi, birisi Genel Başkan, diğeri ise Liderdir. Genel Başkan politik konuşur, Lider ise damardan konuşur. Genel Başkan Liderin konuşmalarını taklit edecek olsa da aynı heyecanı duymak mümkün değidir. Ancak şu kadarını açık ve net söylemek isterim ki Davutoğlu Hoca Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği ender inançlı ilim adamlarından birisidir. Onunla ilgili Allah kulu kötü bir şey diyemediği gibi, para ve pulla asla işi olmayan samimi, sade bir Devlet adamıdır. Kalabalık noktasına gelince, AK Parti İl Teşkilatının yaptığı organizasyonu takdir etmemek mümkün değil, her zaman olduğu gibi bu mitingde de yoğun bir çalışma yapılmış, meydanı doldurabilmek için çok uğraş verilmiş ve sonuç olarak da iyi bir sonuç alınmıştır. Zira o meydanı doldurmak öyle zannedildiği gibi kolay bir şey değil. Ben bunu geçmişte yaşamış birisi olarak zorluğunu çok iyi bildiğimden, emeği geçen arkadaşları tebrik ediyorum.
Geçtiğimiz hafta kızımın düğünü için Ankara’ya gittiğimde bir çok siyasetçiyi ve üst düzey bürokratı görme imkânım oldu. Bir siyasetçinin söylediği söz çok enteresan geldi bana. Siyasetçi; bir Bürokratın, benim yüzümden aday olamadığını söylemesi üzerine şöyle bir silkindim ve ‘Hayırdır neden benim yüzümden aday olamamış’ diye sordum. Aldığım cevap, bürokratın görev yaptığı süre zarfında, yaptığı yanlış icraatlarla ilgili yaptığımız haberlerin, ilgili partinin Genel Merkezi’ne gönderilmiş olmasıydı. Genel Merkez de dosyaları inceledikten sonra o arkadaşımızı listeye koymamış. Bu iddiayı duyunca araştırma gereği duydum, zira ben kimsenin siyasi hayatıyla oynamak istemem ama hakikatleri toplumla paylaşmaktan da geriye kalmam. Ancak biz bahsi geçen dosyaları yayınladığımız dönemde konuyla ilgili görevlendirilen müfettişlere verilen talimat, olayı kapatmak yönünde olduğundan, olay kapatılmıştı. Hatta o dönem bazı parlamenter arkadaşlar, olayı bizzat bana anlatarak konuyla ilgili Milletvekillerinin de ikiye bölündüğünü, bazısının olayın soruşturulup gereğinin yapılmasından yana tavır aldığını ama çoğunluğun olayın kapatılmasından yana tavır koyması nedeniyle olayların kapatıldığını söylemişti. Şimdi bu olayın figüranları pozisyonundaki insanların dosyalarının ortaya çıkarılmak istenip o figüranların cezalandırılması yanlış, doğru olan arka planda o talimatları veren siyasetçilerin ortaya çıkmasıydı.
Aynı minvalde bazı eski bürokratlar Milletvekili adayı olan bazı kişilerle ilgili enteresan bilgiler, belgeler ve iddiaları bizlere göndermekteler. İddiaların doğru olduğunu ben de biliyorum, örneğin bir adayın geçmişte bir Bakanlıktaki tüm projeleri ihalesiz aldığı ve bu konuda eşi ve kendisi ayrı ayrı firmalar kurarak ilgili Bakanlığın tüm işlerini ihalesiz aldıkları yönünde bilgi ve belgeler geldi. Gönül isterdi ki o bilgi ve belgeler o işler yapılmakta iken anında bizlere intikal etmesiydi. Merhum bir arkadaşım, bu gibi durumlarda aynen şunu derdi, ‘Buna yoklukta necaset yiyip, bollukta anlatmak denir’ derdi. Bana göre de durum aynen merhumun dediği gibi. Dürüstlük; işin içerisinde iken veya görev başında iken, yapılan bu tür haksızlıklara karşı çıkıp, gerekirse makamından vazgeçmektir. İlkeli ve dürüst adam kimdir bilir misiniz? Bir makamda olduğunda, yapılan yanlışlara karşı gelip dik duran ve bedelini ödeyendir. İmam-ı Azâm Ebu Hanife Hazretleri, dönemin Kralının isteklerine, yanlış oldukları için karşı geldiğinden ömrü Medrese-i Yusufiyye’de geçti ve orada âhirete irtihal etti. Biz İmam-ı Azâm Ebu Hanife olamayız, ancak onun yolunda olduğumuzu göstermek için bir nebze olsun mücadele etmek zorunda olduğumuzu da unutmamalıyız!
Siyaset çok zor ve meşakkatli bir iştir. Kısa zamanda sonuç almak zordur ama uzun vadede, sabırlı olunması halinde doğru ve dürüst olan insanların, sonuç almaması mümkün değildir. Hiç unutmuyorum merhum Erbakan, Refah Partisi’nin Genel Başkanı iken girdiğimiz seçimlerde, yüzde yedi’lerde kaldığımızda, ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Merhum Hoca bizim kadar üzülmezdi. Seçimler biter, ertesi gün o rahmetli hiç bir şey yokmuş gibi kaldığı yerden yola devam ederdi. Yetmişli yılların başında, Hoca’nın söylemleri topluma o kadar absürt gelirdi ki, Hoca’ya mecnun diyenlere dahi rastladığımı unutamam. Ama aradan geçen yıllar, Hoca’nın her söylediğinin mutlaka bir dayanağı olduğunu, mutlaka bir hikmete dayalı söylediğini ortaya çıkardı. Bugün bu ülkede, Devlet memurları dahi başörtülü Kamuda çalışabiliyor iseler, onu merhum Hoca’ya borçlu olduklarını unutmasınlar. Merhum Hoca, hiç bir zaman başkaları gibi, zor günlerde yaşadıklarını, rahat günlerde anlatıp, bedel talebinde bulunmamıştı. O yaptığını, Allah için ve toplumun refahı için yapıyordu. Ama üzülerek ifade etmek gerekirse, bugün onun yolunda gittiklerini iddia eden, ihtiyarlar konseyinin, onun evlatlarına reva gördükleri davranış biçiminin Hazreti Hüseyin’e reva görülenden farklı olmadığı kanaatindeyim. Tasavvufta bir kural vardır. Şeyhini seviyorsan, onun kapısındaki kediye dahi hürmet edeceksin. Doğrudur veya yanlıştır ama Hoca’yı sevenler, onun evlatlarına reva gördükleri hareketleri, ben şahsen tasvip etmediğimi beyan ederek, sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.