KRİZ KİME VURDU ANLAMIŞ DEĞİLİM
Yaklaşık kırk yıldan beri ticari hayatın şöyle veya böyle içerisindeyim. Yetmişli yıllarda ticaretin içerisinde olmasam da merakım gereği piyasayı çok iyi takip ettiğimden olup biten her şeyi çok iyi bilirim. Seksenli yılların başından itibaren memurluk ve ticari hayatın içerisinde oldum. Halen daha ticari hayata devam etmekteyim. Yetmişli yılların ikinci yarısında baş gösteren yüksek enflasyon nedeniyle piyasalarda ciddi sıkıntılar olmuştu. Daha sonra Ecevit Hükümetlerinde benzin, tüp ve yağ kuyrukları olmuştu. Hiç unutmam, rahmetli babamla Lise caddesindeki Shell’den benzin alabilmek için saatlerce kuyrukta beklemiştik. Sonunda bir depo benzin dahi alamadan yarım depo benzine razı olup istasyondan ayrılmıştık. O yıllar gerek ekonomik bakımdan gerekse siyasi bakımdan ciddi sıkıntıların olduğu yıllardı. Terör belası kardeşi kardeşe vurdurmuş, nice ana kuzuları vurulmuş, geride kalan aileleri yıllarca sıkıntı çekmişti. 24 Ocak kararları alınmış ve ekonominin içerisinde bulunduğu çıkmazdan çıkmak için radikal tedbirlere müracaat edilmiş ama ceremesini de millet çekmişti. Seksen ihtilalinde pek çok suçsuz insan idam edilmiş. Pek çok insan da Medrese-i Yusufiye’de hayatlarının en verimli dönemlerini geçirmek zorunda kalmışlardı.
Seksen ihtilali şartlar gereği mecbur olmuştu. Aslında bu konuda farklı düşünmekteyim. Seksen ihtilalini belli güçler yapmıştı eyvallah. Bir günde terör bitmişti bu normal bir durum değildi ona da eyvallah ancak cezaevlerindeki zulümler olmasaydı. O ihtilal kaçınılmaz bir ihtilal haline gelmişti. İhtilalin ardından terör durdu ama ekonomi yine sıkıntılı bir sürece girmişti, döviz yükseldi, ekonomik hayat durgunlaştı, dış piyasalardan mal alamaz hale gelinmişti. İhtilal hükümeti bunu aşmak için merhum Özal’ı Hazineden sorumlu Bakan yaptı ve Özal sıkıntıyı bir nebze çözme imkânı bulmuştu. Doksanlı yıllarda da aynı sıkıntılar baş gösterdi. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte ekonomi profesörü olan Tansu Çiller Başbakan olmuştu. Ama ekonomi profesörü olmak ekonomiyi düzeltmeye yetmedi. 5 Nisan kararlarıyla ekonomi alt üst olmuştu. 24 Ocak kararlarına benzer kararlar alınmış ve yine bedelini toplum ödemek zorunda kalmıştı.
28 Şubat postmodern darbe girişimi ardından kurulan Anasol-D hükümetleri ekonomide başarısız oldu. Ardından kurulan DSP-MHP-ANAP iktidarlarında da sıkıntı had safhaya çıkınca kurtarıcı olarak sabataist mason Kemal Derviş ABD’den getirilip ekonomiden sorumlu Bakan yapılmıştı. Bu krizlerin ardından 2002 yılında kurulan Ak Parti kuruluşunun ilk yılında iktidar koltuğuna oturup ekonomiyi Ali Babacan’a teslim etmişti. Ardından 2007 e-muhtırası geldi. Daha sonra Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildi ama ekonomide sıkıntı belirtileri başlamıştı. Bu sıkıntı belli bir döneme kadar sanal olarak aşılsa da sonunda geçtiğimiz aylarda patlak verdi. Bu kırk yıllık ekonomik sürecin özetini sunduktan sonra şuraya gelmek istiyorum. Eski krizlerde toplumun sıkıntısı piyasaya yansır, esnaf, memur, ticaret erbabı ciddi anlamda kemer sıkardı.
Bu krizde ise durum çok farklı benzine yüzde yüze yakın zam gelmiş olmasına rağmen kimse arabasından inip toplu taşıma araçlarına binmediği gibi, kontağı azıcık kapatıp yakıttan tasarruf etme cihetine de gitmiş değil. Yollarda özel araçlardan geçilmiyor. Samsundaki kişi başına düşen özel araç sayısı Ankara, İstanbul ve İzmir gibi Büyükşehirlerden çok daha fazla. Bunun bir nedeni de şehri yirmi yıla yakın idare eden vezir hazretleri ulaşım politikalarını vatandaşın ihtiyacına göre değil, kafasına göre yapmış olmasından kaynaklandı. Mesela Taflan’dan Organize Sanayi’ye çalışmaya giden bir vatandaş iki araçla dahi işine gidemeyince tuttu araç aldı ki, işine zamanında gidebilsin. Ancak konumuz bu olmadığından burayı geçiyorum. Lüks tüketim yapan işletmeler tıklım tıklım dolu. Önceki gün oğlumla Ladik’ten gelirken karnımız acıktı, lüks bir mekâna gidip ciğer yiyelim dedik. İki porsiyon ciğere ödediğimiz para 70 lira. İşletmenin önü arabadan geçilmiyor. Bir porsiyon ciğere konan et 100 gramı geçmez, ciğerin kilosu 30 lira, hadi olsun 50 lira, bir porsiyona düşen para 5 lira, diğer giderleriyle 10 lira olsun, ödediğimiz para tamı tamına 35 lira, insan Allah’tan korkar. Ben şahsen o işletmeye ilk kez gittim. Bir daha da gitmem ama benim gitmemiş olmam ölçü değil, işletmenin parkında araç park edecek yer yok. Şimdi merak ediyorum bu kriz kimlere vurdu? Araç binenlere vurmadı, lüks yemek yiyenlere vurmadı, kafelerde oturup bir bardak çaya 5 lira ödeyenlere de vurmadı acaba sadece bana mı vurdu merak ediyorum. Eskiden kriz vurunca piyasada anında belli olurdu, şimdiki krizler çok farklı ama kanaatimce bunun sesi geç çıkacak ama acısı büyük olacak. İnşallah olmaz diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.