OMÜ VE CİNSİYET DEĞİŞİMİ

Doğrusunu ararsanız bu konuya girmemek için uzun bir zamandan beri direniyorum. Neden direndiğime gelince; birincisi bu şehirde birisi de çıkıp bu işin arka planında şu var desin diye çok bekledim ama maalesef olmadı, ikincisi ise işin içinde sevdiğimiz dostlar var, zarar görmesinler diye konuya girmek istemedim. Ancak sevdiğimiz dostlar sürekli gazetecilere haber servis ederek kurumun içinde olup bitenleri kendi menfaatlerine göre haber yaptırıp belge sızdırmaları canımı çok sıktı. Şu bir gerçek ki OMÜ bu şehrin en önemli eğitim kurumlarının başında gelmektedir. Bu şehri seven hiç kimse bu kurumu yıpratma hakkına sahip değildir. Kurumun başındaki rektörü sevmek veya sevmemek, destek vermek veya vermemek farklı bir konudur. Dün atanmasını istemedik ama bugün şahsi hesaplara girip yıpratma operasyonlarına girmek bizim işimiz olamaz. Ayrıca doğruları konuşmamak da hakkı inkâr etmek olur. Günlerden beri konuşulan bu konu cinsiyet değişimi mi yoksa ciddi bir rant savaşı mı onu bilmeden bu konuya girmek vebali gerektirir. Cinsiyet değişimi inancımızın reddettiği bir olay olup, sadece insanların değil yaratılan her şeyin beşerî müdahalelerle değiştirilmesini dinimiz yasaklamaktadır. Bu konuda bizim tavrımız açık ve net ortadadır. Böyle bir olayı değil kabullenmek sessiz kalmak dahi haksızlığa rıza göstermektir. Biz bunu hiçbir zaman onaylamayız. Ancak basında çıkan haberleri yapan meslektaşlarımız olayların arka planını bilerek mi bu haberleri yapıyorlar, bilmeyerek mi yapıyorlar onu bilemiyorum. OMÜ, sadece şehrimizin değil bölgenin en önemli eğitim ve sağlık üssü olduğu göz önüne alındığında kurumun itibarının ülke genelinde zedelenmesine de asla gönlüm razı olmaz. Ben geçmişte Hüseyin Akan’ın rektörlüğü döneminde çok haber yapmıştım ama bu haberlerin tamamı idarenin yanlış uygulamaları nedeniyle yapılan haberlerdi ve pek çoğu dönemin rektörüne sorular sorularak yapılan haberlerdi. Şimdiki rektörün yaptığı bazı atamalarla ilgili de yazı yazdım, hala daha o konudaki görüşlerimde farklılık yoktur ama koskoca OMÜ’yü ülke genelinde cinsiyet değişikliğiyle ilgili itham eder hale getirmek doğru değildir. Buna vicdanım razı olmaz.

Peki olayın arka planı nedir derseniz; ortada bir ilaç rantından bahsedilmekte. Nedir bu ilaç rantı derseniz; gıda takviyesi niteliğinde olan ve reçeteyle yazılması mümkün olmayan yüksek fiyatta bazı ilaçların bazı hastalara aldırıldığı, bu konuda direnç gösteren hocaların ve hemşirelerin ciddi anlamda sıkıntıya sokulmak üzere politikalar uygulandığı iddiaları var. Bu konuyla ilgili sıkıntı çeken bazı hocaların da şikâyet dilekçesi verdiği, konunun iç denetçiler tarafından araştırıldığı, yapılacak araştırma sonucuna göre de olayı sizlerle paylaşacağımı ifade ederek bu konuyu şimdilik olmak kaydı ile kapatıyorum. Gelelim LGBT ve ailenin korunması konusuna. Bu konuda şunu açık ve net ifade etmek isterim ki bir olayı savunan insanların önce yaşam biçimlerine bakılmalı. Geçmişte uyuşturucuyla mücadele etmek adına pankartlar asan pek çok kişinin uyuşturucu bağımlısı olduğunu daha sonraki süreçte gördüğümüz gibi bu konuyla ilgilenen kişilerin de aile mefhumuyla uzaktan yakından ilgilerinin olmadığını görürsek şaşırmamak lazım.

Aileyi korumak için devletin yapması gereken ilk iş cinsiyet değişiklini yasayla yasaklamaktır. SGK’nın cinsiyet değişikliği ile ilgili yapılacak harcamayı karşılaması fevkalade yanlış bir uygulamadır. Bir yandan aileyi korumak adına hutbeler okuyacaksınız, platformlar oluşturacaksınız, basın açıklamaları yapacaksınız diğer yandan da yasal olarak buna izin vereceksiniz. Ondan sonra da bunun adına mücadele diyeceksiniz, buna kimseyi inandıramazsınız. Bu işlerle uğraşan insanların yaşam biçimlerini iyice araştırdıktan sonra aile mefhumunun ne olduğunu bilen ve yaşayan insanlardan oluşacak platformlar kurulmadıkça ben asla buna inanmam. Yukarıda da belirttiğim gibi uyuşturucuyla mücadele pankartı asıp, ertesi gün uyuşturucudan tutuklanan insanları çok gördük bu ülkede. Önce bu işe inanıp, bizzat yaşantıları ile örnek olan insanları bulup bu işin başına koyacağız, ardından toplumdan destek bekleyeceğiz. Allah Resülü, “Ümmetimin çokluğu ile iftihar ederim.” buyurmakta. Bizim felsefemiz budur. Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve gereğini yapan nesiller yetişmesi için canla başla mücadele ederiz. Allah’ını, peygamberini, kitabını tanımayan insanların çoğalması veya azalması şahsen beni hiç ama hiç enterese etmiyor. Keşke Yahudiler hiç olmasaydı da Filistin’deki binlerce insan ölmeseydi, yüzbinlerce insan da yaralanıp evsiz barksız kalmasaydı. Biz mücadelemizi inandığımız değerler için yaparız, inanmadığımız değerler için amaçsız mücadele etmekle bizim işimiz olamaz. Yapılacak mücadelede önce bu ölçüleri koyacağız sonra toplum olarak hep birlikte topyekün mücadele edeceğiz. Yaşam biçimlerinin İslam ile uzaktan yakından ilgisi olmayan ve manevi iklimden uzak insanların yapacağı mücadelede asla olmayacağımı buradan ifade ederek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR