ÜÇ ATATÜRK VE VAHDETTİN

     Bu başlığı nerden buldun diye merak edenleriniz olacak; kendisini ve düşüncelerini tasvip etmediğim bir ilahiyatçı yıllar önce Üç Muhammed diye bir kitap yazmıştı. Kitapla ilgili siyasal İslamcılar öyle övgüler yağdırmaktaydılar ki aklınız şaşar. Yapılan bu medhü sena karşısında biz de ister istemez etkilenip kitabı okumak zorunda kaldık. Kitabın ana teması fena değildi ama içeriği bomboş bir eserdi dersem abartmış olmam. Kitabın yazarı konulara tamamen felsefi ve tarihsel boyuttan bakmış, düz bir vatandaşın kitaptan bir şey anlama şansı yok. Ancak kitap Hazreti Muhammed’in toplum tarafından algılanan üç ayrı düşünceyi anlatmaya çalışan bir eser olması bence güzeldi. Ben de bugün aynı minvalde üç Atatürk’ten bahsetmek istiyorum.  Nedir bu üç Atatürk derseniz birinci Atatürk siyasal İslamcılarla fanatik Müslümanların düşman olduğu Atatürk, ikincisi, Kemalistlerin amaçları doğrultusunda kullandıkları ve yere, göğe sığdıramadıkları Atatürk ve üçüncüsü de Allah’ın yarattığı, hatalarıyla  sevaplarıyla tarihe mal olmuş, yok olan bir imparatorluktan yeni bir devlet kurmuş Atatürk.

      Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Atatürk bir Osmanlı subayı idi ve o dönemde Osmanlı ordularında yetişmiş, o kültürü almış, saltanatın emrinde olmuş, padişah ve sadrazamları çok iyi tanıyan bir askerdi. Zaten yaşı itibarı ile de Osmanlı’nın çöküş dönemine denk gelen bir dönemde yaşamış, Selanik doğumlu olması nedeniyle de Avrupa kültürünü almış bir askerdi. Vahdettin döneminde kendisine çok önemli görevler verilmediyse de daha sonraki Sultan Reşat döneminde orduda parlak bir yer edinmiş, aktif, faal ve cevval bir asker olduğu ortada idi. Vahdettin’in birinci Veliaht olmasının ardından, ölen Almanya Kralı’nın cenazesine katılmak istemeyen Sultan Reşat, kendi yerine birinci veliahtı olan Vahdettin’i göndermiş, Vahdettin’in askeri danışmanı unvanıyla da Mustafa Kemal ona refakat etmişti. Almanya’da Vahdettin’e yakın bir odada kalan Atatürk Vahdettin’e imparatorluğun içerisinde bulunduğu durumla ilgili geniş malumatlar verme imkanı bulmuş, İttihat ve Terakki Fırkası’nın ülkeye verdiği zararları anlatmış, bu sayede O’nun itimadını kazanmıştı.

    Ancak Vahdettin Padişah olduktan sonra Atatürk üç kez ondan randevu alıp görüşmüş olmasına rağmen Vahdettin Atatürk’e Harbiye Nazırlığı görevini vermemişti. Atatürk bu konuda çok istekli ve ülkeye faydalı hizmetler yapacağından emin olmasına rağmen Vahdettin bu görevi bir türlü kendisini bu vazifeye getirmemişti. Ne zaman ki İstanbul İtilaf Devletleri tarafından işgal edildi, bu kez toplanan hükümet heyeti önce başka bir paşayı Anadolu’ya göndermek istediyse de daha sonra Fuat Paşa’nın ısrarıyla Atatürk’ün Anadolu’ya gitmesine razı oldu. Vahdettin de hükümetin aldığı bu kararı memnuniyetle onayladı ve Atatürk’e kendi cebinden para vererek Anadolu’ya gitmesini sağladı. Bakın bu dediğimi Murat Bardakçının Şahbaba kitabından okudum, işkembei kübradan atmıyorum. Vahdettin sadece Atatürk’e para vermemiş, Anadolu’ya geçmesi için İngilizlerden alınması gereken izinleri de hükümete aldırmış, kendisi de bu konuda yardımcı olmuştur.

     Vahdettin belli bir zamana kadar Atatürk’e Anadolu’da ciddi desteklerde bulunmuş, hatta Anadolu’daki ordulara başmüfettiş olarak atamış, Kuvayı Milliye’nin yeme, içme ve giyinme masrafları dahi Osmanlı bütçesinden misafir giderleri adı altında yapılmıştır. Ancak Vahdettin’in İngiliz hayranlığı ve Atatürk’ün Ankara’ya defalarca davetine icabet etmemesi O’nun en büyük hatası olmuş ve 10 Kasım 1922 de İstanbul’u terk etmek zorunda kalmıştır. İngiltere’ye sığınmış, İngiliz gemisi onu Malta’ya getirmiştir. Burada üzerinde durmak istediğim, Vahdettin asla vatan haini değil, vatanperver bir devlet adamıdır, aynı şekilde Atatürk de çok iyi bir asker ve devlet adamıdır.

    Atatürk, Kemalistlerin dedikleri gibi insanüstü bir varlık değil, hepimiz gibi Allah’ın yarattığı ama becerikli bir asker ve iyi bir devlet adamı, dine çok mesafeli, amel noktasında icraatı olmayan ama devlet adamlığı bakımından mükemmel bir devlet adamıydı.

    Atatürk’ün en sevdiğim sözü “Benim karakterim bağımsızlıktır” sözüdür. Bu karakteri sayesinde ülkesini başka ülkelerin mandası haline getirmemiş, yozlaşan din adamları yüzünden dine karşı çok mesafeli durmuş… Ama ezanın Türkçe okunması, Şapka Devrimi gibi icraatlarını asla tasvip etmediğimi de buradan açık ve net söylemek istiyorum. Bana göre Atatürk iyi bir asker ve devlet adamı ama dine çok mesafeli bir liderdir. Ne Kemalistlerin düşündüğü gibi hatasız kul olduğunu düşünürüm, ne de Radikal İslamcılar gibi O’na düşmanlık yaparım. Atatürk bu ülkeyi kuran iyi bir asker ve devlet adamıdır, ölülerimizi hayırla yad etmek adına hakkında iyi düşüneceğiz, O’na düşmanlık yapmak asla bize bir şey kazandırmaz ama onun adını kullanarak dümen çevirmek isteyenlere de asla izin vermeyeceğiz. Bu düşüncelerime Kadir Mısıroğlu’nun eserlerini okuyarak değil İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı’nın eserlerini okuyarak sahip olduğumu belirterek sözlerime son vermek istiyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR