ÜMMETİN KANAYAN YARASI KERBELÂ

      Muharrem ayının onuncu günlerine denk gelen bu günlerde Ümmetin asırlar boyu sıkıntısını çektiği Kerbelâ olayını yazmadan olmazdı. Bu olay İslam âleminin onarılmaz yarası ve en büyük fitne olarak kabul etmemiz gereken bir olay olduğu kadar, aynı zamanda Müslümanların bir araya getirilmemesinin en büyük planlı organizasyonudur. Bu güne kadar bu olaya herkes kendi açısından bakmış, sünnisi Hazreti Hüseyin’i haksız görmüş, O’nun otoriteye isyan ettiğini, bu nedenle de bağı veya bagı olarak nitelendirmiş yani sisteme isyan eden asi olduğunu söylemiş. Şia ise Muaviye’nin ve Yezid’in cani olduklarını, bu nedenle de onun ve taraftarlarının bulundukları yerde katledilmelerinin caiz olduğu yönünde düşünmüştür. Muharrem ayının onuncu gününde, Kerbelâ, Nuh aleyhisselamın gemisinin dağa çıkması gibi birçok olayın gerçekleşmesi nedeniyle bu güne Aşure Günü denmiş, ehli beyt bu günü çok ciddi anlamda yas günü ilan ederek matem ve yas tutmuştur.

     Kerbelâ konusunda Türk toplumu dışındaki toplumların tutumu çok katı ve serttir. Ehli beyt taraftarları olarak bildiğimiz Allah Resülü’nün akrabaları olan Hazreti Ali ve ailesini tutanlar asırlar boyunca bu olayın intikamını almak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, karşısındaki sünniler de onlardan geriye kalmamışlardır. Ortadoğu coğrafyasında durum o kadar vahim ki bir şii namaz kılmakta olan bir sünniyi öldürdüğünde sevinçten göklere uçuyor, aynı şekilde bir sünni de namaz kılmakta olan bir şiiyi öldürdüğünde sevinçten uçuyor. Allah’a binlerce kez hamdü senalar olsun ki bizim ecdadımız bu konuda çok farklı bir bakış açısı ortaya koymuş ve orta yolu bularak haklının hakkını teslim etmiş ama durduğu yeri de terk etmemiştir.

    Peki, olayın aslı nedir, ne değildir derseniz konuyu pek çoğunuz bilmektesiniz ancak bilmeyen kardeşlerimizi de göz önüme alarak açıklayacak olursak olay Allah Resülü’nün irtihaliyle başlayan bir olaydır. Resulullah Efendimizin ahirete irtihalinden sonra Hazreti Ali hilafet bekler. Bunu neden bekler derseniz, Allah Resülü’nün en yakınındaki isim olan Hazreti Ali hem damadı, hem amcasının oğludur. Hem de Medine’ye hicret edildiğinde, Efendimiz her muhaciri bir ensara kardeş yaptığında Hazreti Aliyi tek bırakınca Hazreti Ali “ Ya Resülellah, herkese kardeş yaptın hani benim kardeşim?” deyince Efendimiz “ Senin kardeşin benim” buyurmak sureti ile onu kendisine kardeş ilan etmişti. Allah Resulü’nün irtihalinin ardından halifenin kim olacağı yönünde tartışmalar yapılırken Hazreti Ali, Efendimizin başucunda onu beklemekteydi. Ashabı kiram arasında çeşitli istişareler yapıldıktan sonra bir kısım sahabenin, Ebu Hureyre’nin İslam Halifesi olması yönündeki görüşlerini duyan Hazreti Ömer derhal olaya müdahale ederek Hazreti Ebu Bekir’in halife olmasından yana tavır koymuş ve ilk biatı kendisi yaparak olayı bitirmiştir. Zaten Allah Resülü mescide gidemediği son üç gün Hazreti Ebu Bekir’in namazları kıldırmasını emretmiş, kendisi de gidebildiği namazlarda O’nun peşinde namazını kılmıştır. Bu da kendisinden sonraki İslam Halife’sinin kim olacağı yönündeki işaret olarak kabul edilebilir.

    Hazreti Ali altı ay Hazreti Ebubekir Efendimize biat etmemiş, daha sonra araya giren sahabei kiramın tavsiyeleri neticesinde Resulullah’tan sonra ilk İslam Halifesi olan Hazreti Ebu Bekir Efendimize biat etmiştir. Ebu Bekir Efendimizin vefatından sonra Hazreti Ömer’in Halifeliğine itiraz etmeyen Hazreti Ali O’na biat etmiştir. Hazreti Ömer’in vefatından sonra ise sahabei kiram Hazreti Ali ve Hazreti Osman’la istişare edip biri birlerinin Halifeliği noktasında yapılan istişarede çıkan isme ikisinin de biat edip etmeyeceği sorulmuş, her ikisi de istişareden çıkan sonuca tabi olacaklarını söylemeleri üzerine istişareden Hazreti Osman çıkmış ve Hazreti Ali Hazreti Osmana biat etmiştir. Hazreti Osman’ın  öldürülmesi olayına burada girmek istemiyorum çünkü çok uzun bir konu. Sadece şu kadarını söylemek isterim, Hazreti Osman’ın, devlet yönetimine yakın akrabalarını koyduğu ve onların beytülmalı har vurup harman savurdukları gerekçesiyle isyan başlatılmış, Hazreti Osman evinde rehin alınmış, daha sonra da şehit edilmiştir.

    Bu olayın ardından Hilafet makamına oturan Hazreti Ali çok ciddi sıkıntılı bir dönemde devlet yönetmeye başlamıştır, Hazreti Aişe validemiz Hazreti Aliden Hazreti Osman’ın katillerinin bulunmasını ve cezalandırılmalarını istemesi üzerine sıkıntılı dönemler geçmiş ve neticede Sıffin savaşı çıkmıştır. Burada, Hazreti Ali, Hazreti Aişe validemize çok naif ve hakkaniyet ölçülerinde davranmış, O’nun ordusunu yenmiş olmasına rağmen müminlerin annesine davranılması gerektiği gibi davranmıştır. Ancak fitne hiç boş durmamış sürekli Müslümanların arasını açmak için ellerinden gelen her şeyi yapıp Hazreti Osman taraftarlarını isyana teşvik edip Hazreti Ali’yi öldürtmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Neticede Hazreti Ali, iyilik yaptığı bir münafık tarafından namaz kılarken hançerlenmiş ve üç günlük yatak dönemi ardından şehadet şerbeti içmiştir.

      Bu olayları anlatırken detaylandırılması gereken yerleri detaylandıramıyorum, çünkü yazı olmaktan çıkıp romana dönmesin diye özetlemeye çalışıyorum. Ancak bu arada bazı detayların da kaçtığının farkındayım. Zira bu arada Muaviye’nin neler yaptığını da yazmak lazım ama o kadar detaya girince de yazı olmaktan çıkıyor. Hazreti Muaviye, Hazreti Ali’nin ahirete irtihalinden sonra Halife oluyor, zaten daha önce de valiydi. Hazreti Ali’ye karşı ordu çıkardı, Hazreti Ali Müslümanlar zarar görmesin, kan akmasın, günaha girmesinler diye O’nunla savaşmak istemedi, filan falan uzun hikâye burasını geçiyorum. Muaviye’nin Halife olmasının ardından da bu kez Hazreti Ali taraftarları Hazreti Ali’nin kanının yerde kalmaması için ayağa kalktılar, bir çok olay oldu ama Muaviye bunları bastırdı.

    Hazreti Ali’nin oğulları Mekkeye yerleşti. Hazreti Hasan Efendimiz zehirlenerek şehit edildi. Hazreti Hüseyin Efendimiz ise kendisine gönderilen on bin tane mektuba inanarak Halife olmak üzere Irak’ın yolunu tuttu. Mekke Valisi Hazreti Hüseyi’ne bu olayın bir tezgah olduğunu, kesinlikle yola çıkmaması gerektiğini, Mekke’de kalması halinde can güvenliğini kendisinin sağlayacağını, her türlü teminatı kendisine verdiğini anlatmış olmasına rağmen, Hazreti Hüseyin Efendimiz çok kararlı bir biçimde yola koyuldu. Oysa o yazılan mektupları yazdıran da Yezid ve Muaviye idi. Neticede Kerbelâ bölgesine geldiğinde Yezid’in ordusu kendisini, erkek çocuklarını hunharca katlederek Hazreti Hüseyin Efendimizin kesilmiş kafasını sokaklarda gezdirerek halka gösterdiler. Bu ne büyük bir fecaat düşünebiliyor musunuz? Allah Resulü’nün torunlarını katledip kellelerini sokaklarda dolaştıran insanlara ne denir ben de bilmiyorum.

     Hülasai kelam, Yahudiler, Efendimizin irtihali ile başlamak üzere Müseylemetülkezzapları devreye sokup Müslümanların kardeş kanını akıtmaya başlamışlar ve hâlâ daha bu fitneyi ateşlemektedirler. Ecdadımız bunun farkına varmış, yapılan katliamı asla tasvip etmemiş ama ehli sünneti de terk etmemişlerdir. Zira ortada iki tane yanlış var, birisi kandırılan insanın inanmaması gerektiği halde o yalancılara inanması, ikincisi ve ondan çok daha büyük hata olan Evladı Resül’ün katledilmesi olayıdır. Allah bu yanlışı yaptıranların ve yapanların cezasını verecektir, bundan en ufak bir şüphem yoktur ama biz İslam toplumu olarak bu fitneye benzinle değil su ile gitmeliyiz diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR