VEFANIN GEREĞİ
Vefa, lügatte sevgide bağlılık anlamına gelen bir kelimedir. Istılahta ise dosta sadakat, geçmişi unutmamak ve samimiyetin gereğini yapmak anlamında kullanılmaktadır. İnsanların iyi günlerinde onlarla beraber olup, kötü günlerinde olmamak vefasızlıktır. Ayrıca geçmişi yâd etmek, tarihe ve manevi değerlere saygılı olmak da vefanın gereğidir. Tarihini bilmeyen toplumların geleceği de yoktur. Rabbimizin Kuran-ı Kerim’in pek çok yerinde bizlere geçmişi anlatmasının nedeni de budur. Bu nedenle bugünün önemine binaen ben de vefalı olmak bağlamında birkaç hususa değinmek istiyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramı, bizim için önemli bir gündür. Her tarafı işgal altına alınmış bir ülkenin düşmandan kurtuluşunun zaferidir. Ancak unutmamak gerekir ki bu tarih henüz İzmir’in ve İstanbul’un düşmandan kurtulmadığı sadece Sakarya, Afyon, Eskişehir ve diğer bölgelerinin düşmandan kurtuluş günüdür. İzmir on gün sonra 9 Eylül’de düşman işgalinden kurtulmuş, İstanbul ise Lozan’da yapılan anlaşmaların ardından işgal kuvvetleri tarafından boşaltılmıştır. Ecdat topyekûn bir mücadele ile malını, canını ve kanını ortaya koyarak ülkeyi düşman işgalinden kurtarmıştır. Rabbim tüm şehitlerimize rahmet, ülkemize de selamet versin.
Vefa deyince aklıma gelen bir başka konuyu dile getirme gereği duydum. Yaklaşık beş yıldan beri şehrimize hizmet eden İl Milli Eğitim Müdürümüz Coşkun Esen Bey, başka bir göreve atanmak üzere merkeze çekildi, yerine de Çarşambalı hemşehrimiz Düzce İl Milli Eğitim Müdürü atandı. Her iki arkadaşımıza da hayırlı uğurlu olsun diyorum. Yaklaşık otuz yıldan beri milli eğitim müdürlüğü ile şu veya bu şekilde ilişkilerim olmuştur. On bir yıllık imam hatip okulu aile birliği ve dernek başkanlığım döneminden başlamak sureti ile daha sonra açtığım özel öğrenci yurt müdürlüğüm ve sonrasında gazetecilik mesleğim nedeniyle milli eğitim camiasıyla ister istemez içli dışlı olmak durumunda kaldım. Merhum Özcan Tekiner’den itibaren tüm müdürleri tanıdım, hepsiyle iyi kötü ilişkilerim oldu. Son yirmi yıllık süreçte en beğendiğim iki il müdüründen birisi Cevdet Aydın Bey, ikincisi ise Coşkun Esen Bey oldular. Neden bu ikisini sevdiğime gelince; Cevdet Bey, eğitime yüzde yüz katkı projesi kapsamında iş adamları ile güzel ilişkiler kurarak bu şehre çok sayıda okul ve derslik kazandırdı. Coşkun Esen Bey de bakanlıkla olan güzel ilişkileri sayesinde fazla miktarda ödenek alarak şehre çok sayıda okul kazandırdı. Kanaatimce bu okullar şehre on yıl yeterler de artarlar. Bu okulların fazlalığı nedeniyle ikili öğretimden tekli öğretime geçilmiş ve çocuklarımız sabahtan akşama kadar eğitim alma imkânına sahip olmuşlardır. Ayrıca milli eğitim camiasında bitmek tükenmek bilmeyen ihale dedikoduları, servis araçlarındaki yolsuzluk iddiaları ve kömür alımlarındaki ihalelerde yapıldığı iddia edilen yolsuzluklar bir çırpıda bitmiş, disiplin sağlanmış ve dirayetli bir idare biçimi sergilenmiştir. Bu anlamda Coşkun Bey’i tebrik ediyorum. Elbette herkesi memnun edememiştir ama idarecilikte toplumun yüzde altmışını memnun etmek en büyük başarıdır ki kendisi bunu fazlası ile yapmıştır.
Bu arada Milli Eğitim Bakanlığındaki bakan değişimi sonrasında yapılan atamalar ve yer değişikliklerinin can sıkıcı boyutta olduğunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Şehrimizin ve bölgemizin yetiştirdiği önemli değerlerden birisi olan Temel Eğitim Genel Müdürü Doç. Dr. Cem Gençoğlu’nu görevden alıp bir alt kurul olan Talim ve Terbiye Kuruluna atamak canımızı acıtmıştır. Bu kadar donanımlı ve kapasiteli bir insanı bu dönemde istihdam etmeyecek isek hangi dönemde istihdam edeceğiz merak ediyorum. Aynı şekilde görevden alınan Coşkun Bey’i muadil bir ile müdür vermeyip merkeze çekmenin de yanlış bir icraat olduğu kanaatindeyim. Bu insanlar öyle kolay yetişmiyorlar, yirmi otuz yıllık emekler sonucunda bu noktalara geliyorlar. Bunları merkeze çekmek yerine onlardan istifade etmek daha doğru bir idarecilik biçimidir. Makamlar kimseye baki değil ama insanları hak ettikleri makamlarda değerlendirmenin ideal idarecilerin işi olduğunu unutmayalım.
Sözlerime son vermeden önce önceki gün vefat eden ilahiyatçı ve eğitimci Hüseyin Ayçiçek kardeşimize de Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum. Aynı şekilde seksenli yıllardan beri tanıdığım mimar Sebahattin Taşkın ağabeyimize de Allah’tan rahmet ve kederli ailesine başsağlığı diliyorum. Vefatının sekizinci yıl dönümüne yaklaştığımız Merhum Dr. Yusuf Taşkıran ağabeyimizin bu şehre ve bu şehrin maneviyatına büyük katkıları olmuştur. Gençliğimizde hastalandığımızda kapısını çaldığımız ağabeyimizi de yâd etmenin vefanın gereği olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Dr. Yusuf Taşkıran ve Dr. İbrahim Sezen’in bu şehre manevi bakımdan çok hizmetleri geçmiş ağabeylerimiz olduklarını unutmayalım. Merhum Yusuf Taşkıran ağabeyimize rahmet, İbrahim Sezen ağabeyimize de Allah’tan sağlık ve selamet diliyorum. Şaban Kılıç Başkan’ın dediği gibi, ‘’Aha geldik gidiyoruz.’’ Gerçekten de öyle, ölüm hepimize çok yakın. Sevsek de sevmesek de tadacağımız bir hakikat. Rabbim iman ve Kuran ile kendisine gitmeyi nasip eylesin diyerek sözlerime son veriyorum. Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.