VEFANIN GEREĞİ
Daha önceki yazılarımda şehrimize geçmişte hizmet etmiş insanların hatırlanması adına isimlerinin belli yerlere verilmesi gerektiğini yazmıştım. Yazımı okuyan pek çok okurum arayıp teşekkür etti, arayanlardan birisi de çocuklarımın ilkokul öğretmeni Nilgün hocaydı, Nilgün Hocayı aile boyu severiz, aynı zamanda bizim ofisin de sahibidir. Nilgün hocamızın babası Muzaffer Uzar 1957 yılından itibaren altmış ihtilaline kadar Belediye Başkanlığı yapmış olan bir şahsiyettir. Muzaffer Uzar Bey Canik şekerleme olarak uzun yıllar şehrimize hizmet etmiş işletmenin de sahibidir, Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde hiç maaş almamış, maaşını kendi ticari işletmesinden karşılamış, sadece 1960 ihtilali yapıldığında Askerlerin verdiği tek bir maaşı almış, onu da eşine vermiş, eşi de onunla tek bir bilezik yapıp sandığına koymuş, vefatından sonra çocukları hatıra olarak saklamaktalar. Nilgün hoca haklı olarak serzenişte bulundu, Babasının üç yıl Belediye Başkanlığı yaptığını, bir ara Zübeyde Hanım parkına verilmek üzere karar alındığını ama daha sonra vaz geçildiğini, Merhum Muzaffer Önder’in bu konuda konuşması dahi olduğunu ama gereğinin yapılmamasının üzücü bir durum olduğunu söyledi ki yerden göğe kadar haklı.
Nilgün Hoca bir Dergi gönderip okumamı istedi, Dergi Samsev’in 1990 yılında yayınladığı ilk dergi. Dergide Samsev Başkanı Ecz. Sadi Subaşı ile Faruk Arapoğlu merhum Muzaffer Uzar ve ondan bir dönem önceki Belediye Başkanı olan merhum Nüzhet Ulusoy’la bir röportaj yapmışlar. Röportajı okuyunca duygulandım, gerek Nüzhet Ulusoy gerekse Muzaffer Uzar şehre yaptıkları hizmetleri anlatırken çektikleri sıkıntıları da dile getirmişler, tekrar imkan doğsa Belediye Başkanlığı yapmak ister misin? sorusuna Merhum Muzaffer Uzar asla yapmam, Belediye Başkanlığı çok zor bir iş ve insanları mutlu etmek adeta mümkün değil demiş. Belediye Başkanlığı gerçekten zor bir iş, toplumu memnun etmek mümkün değil, toplumun beklentisi şehre hizmetten ziyade kendi isteklerinin yerine getirilmesidir. Merhum Muzaffer Önder odasının girişine “Lütfen iş istemeyiniz” ibaresini astırmıştı, demek ki adamcağızı ne kadar yordular da böyle bir ifadeyi odasının girişine astırmıştı. Konumuza dönecek olur isek Muzaffer Uzar bu şehre üç yıl Belediye Başkanlığı yapmış bir şahsiyet, Altmış ihtilali gibi Askerlerin acımasız uygulamalarına maruz kalmış Demokrat Partili siyasetçilerden birisi, bunca sıkıntı ve çile çekmiş bir siyasetçinin adının bir yere verilmesi ve vefanın gereği yapılması kadar doğal bir şey olabilir mi?
Geçmişte Şehrimize hizmet etmiş pek çok Devlet adamının ve siyasetçinin adı yaşatıldığı gibi, Muzaffer Uzar, Nüzhet Ulusoy gibi isimlerin de mutlaka yaşatılması gerektiği kanaatindeyim. Vehbi Gül bizim meşhur A Takımı davasında müdahil olup benden Vezir Hazretlerinden ve merhum Kayıkçı başından davacı olmuştu, daha sonra bir görüşmemizde benden bir sıkıntısı olmadığını ama Vezir Hazretlerinin yanında durup ona laf söyletmediğim için kızdığından böyle yaptığını söylemişti. Buna rağmen ben nefis yapıp hakkını inkar etmedim, yüzüncü yıl Bulvarını onun yaptığını, şehrimize büyük hizmetleri olduğunu ve mutlaka adının Yüzüncü yıl Bulvarına verilmesi gerektiğini yazdığımı beni okuyan herkes bilir. İnsanlara kızabiliriz, siyasi düşüncemiz farklı olabilir ama haklarını teslim etmek çok farklı bir olaydır. Merhum Muzaffer Uzar 1993 yılında bu dünyadan Baki dünyaya göç etti, geride dört evlat bıraktı, geçtiğimiz yıl onlardan biri rahmetli oldu, üç evladı dünyada kaldı, onlara Allahtan sağlıklı ömür diliyorum.
Şu bir gerçek ki hangi siyasi partiden seçilerse seçilsinler Belediye Başkanları, Milletvekilleri bu şehre hizmet etmeye çalışmış insanlardır, bu insanların hayatta olanlarını ziyaret etmek, ahirete göç edenlerini hatırlayıp, yad etmek hepimizin insanlık görevi olduğunu unutmayalım. Bu arada o dergiyi çıkaran Samseve de teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Sadi subaşı bey çok görüştüğüm veya dünya görüşlerimiz uyuştuğu bir şahsiyet olmasa da bu şehre hizmetleri olmuş, katkı sağlamış, taşın altına elini koymaya çalışmış bir insan olması hasebiyle teşekkürü hak eden bir insan olduğunu düşünmekteyim. Samsevi’in çıkardığı derginin ilk sayısında yapılan bu röportajı ilerleyen günlerde yayınlamayı düşünüyorum, söz gider yazı kalır ifadesinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlamış olarak sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.