BU KADAR ART NİYETLİ OLUNMAZ
Gazetecilik mesleğine başladığım ilk gün ne söylemiş isem bugün de aynısı söyleyerek yazıma başlamak istiyorum. 2008 yılının Ocak ayının 20’sinde Atakum Kültür Merkezi’ndeki açılış resepsiyonumuzda yaptığım konuşmada, “Biz müftüyü çaldırmayacağız” demiş ve olayın detayını anlatmıştım. Altmışlı yıllarda Edirne’nin Ezine ilçesinde müftülük yapan bir zatı muhterem evinin bahçesinde beslediği keçiyi kaybedince, karakol, adliye müracaatlarından sonuç alamadığından, bir de tandık gazetelere gideyim, belki onlara haber yapıp bana bu konuda yardımcı olurlar, düşüncesiyle soluğu gazetecinin birinin yanında alır. Hoş sefadan sonra müftü keçisinin kaybolduğunu ama birilerinin çalmış olma ihtimali üzerinde durduğunu, bu konuda gazetede haber yapılıp yapılamayacağını sorunca, gazeteci “Ne demek hocam, yarınki manşetimiz bu olacak “diyerek müftüyü yolcu etmiş. Müftü ertesi gün sabah kalktığında soluğu gazete bayiinde alır, gazetenin manşetinde gerçekten müftünün keçisiyle ilgili haber vardır ve ama manşet aynen şöyledir: MÜFTÜ KEÇİ ÇALDI. Müftü haberi okur okumaz soluğu tekrara gazetecinin yanında alır ve neden böyle bir haber yapıldığını sorar. Gazeteci bizim bazı gazatacılar gibi pişkin pişkin “Hocam bu şehirde her gün yüzlerce hayvan çalınmakta onun bir kıymeti harbiyesi yok ki, haber değeri olan şey müftünün keçi çalmasıdır işte bu nedenle de biz haberi bu şekilde yaptık” der.
Bu detayı neden verdin derseniz gazeteleri okuduğumda bazı gazetecilerin, aynı, müftünün keçi çalma hikâyesi minvalinde haberler yapma konusundaki ısrarlarını görünce aklıma bu olay geldi de ondan bu olayı yazdım. Son yazdığım köşe yazısında da değindiğim cinsel istismar konusunda hükümetin yaptığı çalışma ile ilgili bazı gazetelerin ve STK’ların ısrarla olayı aslından çok daha farklı bir boyuta çekmeye çalışmalarına anlam verebilmiş değilim. Yapılan çalışma açık ve net ortada, kanunun çocuk yaşında dediği kızlarımızın anne babalarının ve kendilerinin rızası ile yapılan evliliklerden ceza almış olanlara yönelik bir uygulama bu çalışma. Bu çalışmayı öyle enteresan boyutta kamuoyuna sunan gazatacılar var ki aklınız durur. Yok efendim siz hiç tecavüze uğradınız mı? Tecavüz nedir bilir misiniz? Tecavüze uğrayanlarla bire bir görüştünüz mü? Ben görüştüm onların haleti ruhiyesini çok iyi bilirim, onlar tecavüze uğradıklarını söyleyemiyorlar bile, diyorlar.
İnsan bunları yazarken biraz Allah’tan korkar diyeceğim ama bunu yazanların Allah’la, kitapla ilgileri olmadığı için onlara bu art niyetlerinden ötürü Allah sizi bildiği gibi yapsın demekten başka bir şey söylemiyorum. Kanun taslağında tehdit, şantaj, zorlama, baskı, v.s. bulunmaksızın ibaresi açıkça belirtilmiş olmasına, hatta ve hatta bu kapsama girenlerin cezalarının bırakın ertelenmesi ağırlaştırılması hükmü getirilmesine rağmen ısrarla konuyu çarpıtanlara ne demek lazım? İşin daha da garibi Sümeyye Erdoğan’ın yönetiminde bulunduğu KADEM’in Şube Başkanı da üzerindeki sorumluluğun farkında olmadan kalkıp bu çalışmanın aleyhinde beyanat vermesi KADEM’le ilgili yazdığım yazının ne kadar isabetli olduğunun göstergesi değil de nedir? Hem Reisicumhur’un kızının yönettiği derneğin yöneticisi olacaksın, hem de kalkıp hükümetin gayet iyi niyetli bir biçimde yaptığı çalışmanın aleyhinde beyanat vereceksin… Böyle saçmalık nerede görülmüş merak ediyorum.
Bu konuda yaygara çıkaranların derdinin istismar olduğunu düşünmüyorum. Onların derdi hükümete düşmanlık, bir de arka planda İslam düşmanlığı. zira İslam Dini buluğ çağına ermiş olan kız çocuklarının yaşına bakılmaksızın evlenmelerine izin veriyor, Efendimiz Hazreti Aişe’yi kaç yaşında almış ortada. Hükümet bu konuda doğru ve yerinde bir çalışma yaptığı kanaatindeyim. Şayet yanlış olsaydı sonuna kadar karşısında olmaktan da çekinmeyeceğimi beni tanıyanlar bilirler. Ama bu konudaki mağdurlara bakıldığında toplumun kanayan bir yarası olduğu açıkça ortada. Ne hükümet, ne de biz tecavüzcülere değil af, onlara en ağır cezaların verilmesinden yana olduğumuz da açıkça ortadadır.
Bize ayrılan yerin sonuna geldik ama bir ikinci konuya değinmeden geçemeyeceğim. Bazı gazatacılar köşe yazılarında ikinci 15 Temmuz darbe girişiminden kurtulduğumuzu yazmışlar; yazının tamamını okuyunca bu insanlar ya kafayı yemişler ya da toplumla dalga geçiyorlar dedim. Neymiş efendim cezaevinde tutuklu bulunan bazı FETÖ’cüler hastanelerden hasta oldukları yönünde rapor alıp cezaevinden çıkacaklarmış, bu da ikinci 15 Temmuz operasyonu olacakmış… Bunu yazanlar geçtiğimiz Ramazan ayında Ramazan’dan sonra bu şehirde çok şeyler olacak palavralarını sıkan yazı başlığımızda müftünün keçi çaldığını söyleyen gazatacılar türünden gazeteciler olduklarından ciddiye almamak lazım. Ama insan bir şeyi yazarken azıcık düşünür, böyle bir raporu böyle bir dönemde hangi doktor verebilir, hadi diyelim doktor verdi, o rapora istinaden hangi hâkim onların tahliyelerini sağlayacak, bu iş çocuk oyuncağı mı? 2009 yılında bize yapılan saldırıda kafamız, gözümüz yarılmış vaziyette bizi Devlet Hastanesi’nin mahkûmlara ait bölümünde yatıran hâkimler şimdi kalkıp FETÖ’cüleri hastane raporlarıyla salacaklar öyle mi? Ufak atın da civcivler yesin. Sözlerime son verirken bir konuya daha değinmem gerek. Bazı aklı evveller daha önce, bizde çalışan arkadaşlarımıza yönelik olarak, bakın Adnan Bahadır haberi yapıyor siz imzalıyorsunuz, sizi kullanıyor şeklinde terbiyesizce konuşuyorlardı, şimdi de biz sürekli manşetten kendi görüşlerimizi paylaşınca gazeteyi kendi dediklerini yayınlayan organ hâline getirdi diyecek kadar aciz insanlar. Sanırım önümüzdeki Pazar günü tarihi Amisos kentinde yaşayan Darhazne’nin densizlikleri hikâyesini ele alacağım. Bugünlük de bu kadar, kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.