ÇARŞAMBA SOHBETLERİ MAHMUT HOCA'YA YARAMAMIŞ
Bugün uzun zamandan beri yazıp yazmama konusunda kararsız olduğum bir konuyu ele almak istiyorum. Neden yazmak istemedin derseniz; Prof. Dr. Mahmut Aydın hoca sevdiğim, değer verdiğim, aynı kültürü, aynı iklimi, aynı misyonu paylaştığımız hatta bir ağabeyimizin deyimi ile aynı güneşte çamaşır kuruttuğumuz bir arkadaşımız olduğundan yazmak istemiyordum. Ancak birkaç gün önce bir gazetede köşe yazısını okuyunca yazmak gerektiği kanaati hasıl oldu bende ve bu yazıyı kaleme aldım. Mahmut Hoca ile hem hemşehriyiz, köylerimiz çok yakın, hem akranız hem aynı kültürün insanlarıyız. O nedenle de şimdiye kadar yazmam gereken pek çok konu olmasına rağmen aramızdaki hukuka binaen yazmamıştım ama bu saatten sonra bazı gerçekleri dile getirmemek hem inancıma hem kişiliğime hem de duruşuma halel getireceğini düşündüğümden bugün Mahmut Hoca'yı ele alma gereği duydum.
Mahmut Hoca, OMÜ'de rektör yardımcısı olduğu dönemde doktora tezindeki bir yazısını köşeme taşımıştım, o da cevap hakkı kullanmak istediğini söylemişti, ben de olur deyip tam bir sahife cevap hakkı vermiştim ona. Daha sonra Mahmut Hoca'nın yazdığı ve bir dostumun bana getirdiği Dinlerarası Diyalog kitabında yazdıklarını sizinle paylaşacaktım ama idari görevine halel gelir diye paylaşmadım. Zira orada FETÖ ile ilgili yazılan bazı kelimelerin bana göre izahı yok ama ben yazmadım; neticede insandır hata yapar deyip üzerinde durmadım. Rektör atandığında hayırlı olsun ziyaretine gidince yazmam için birkaç konu anlattı. Ben de yazacaktım ancak kendisi ile resim çekinirken, şimdi "Adnan'ı çağırdı haber yaptırdı" ifadesini kullanınca ne ziyaret haberini girdim, ne de köşe yazdım. Demek ki Mahmut Hoca beni tanıyamamış, ben onun bunun demesiyle yazı yazacak kadar basit bir insan mıyım? Ben bu güne kadar kimsenin başkasıyla olan kavgasına alet olmadım, olmam da. Sadece anlatılan olayları kendime göre yorumlayıp yazarım. Demek ki Mahmut Hoca'nın Çarşamba sohbetlerinde beraber olduğu beni çok seven(!) arkadaşların benimle ilgili anlatımlarından etkilenmiş olmalı ki böyle düşündü deyip o konuyu da geçiştirdim. Mahmut Hoca'nın ziyaretine gittiğimde elinde altın yüzük görünce çok canım sıkılmıştı. Bir ilahiyat profesörünün altın yüzük takması bana hiç doğru gelmemişti. Allah Resülu "İpek ve altın erkeğe haramdır" buyurmakta. Şimdi bu hadis sahih midir değil midir diyenler olacak ama ben bundan kırk yıl önce Sahihi Buhariden alıntı yaparak kürsülerden defalarca anlattığım bir sahih hadisi yok kabul etmek benim inancıma ters. Efendimizin bu konudaki açıklamaları ortada ama Mahmut Hoca farklı düşünüyorsa saygı duymam ama bir şey de demem, Allah ile arasındaki olaydır. Bu olay bir ilahiyat profesörünün örnek davranması gerektiğini düşündüğümden bana ters geldi.
Gelelim asıl konumuza; ben bu konuya hiç girmeyecektim zira savunulacak bir tarafı yok. Keşke Mahmut Hoca da hiç cevap vermeseydi. Ayda on bir bin lira vererek araç kiralamanın savunulacak bir tarafı yok. Getirin daha ucuzunu da binelim demek bunun cevabı da değil. Gelsin ben kendisine yarı fiyatına araç bulayım. Volvo olmaz da başka bir araç olur, madem makama önem vermiyor binsin yerli arabaya. Bunu yapan en yakın dostumuz da olsa asla ve kata savunmayız, doğrusu neyse onu söyleriz. Mahmut Hoca, köşe yazısında makam ve mevkilere önem vermediğini yazmış. Normalde ben de öyle düşünüyordum ancak daha sonra acaba düşüncemde yanılıyor muyum diye biraz araştırma yaptım ve karşıma enteresan bir tablo çıktı. Mahmut Hoca'nın rektör yardımcısı olarak çalıştığı OMÜ'deki makam odasından başlamak sureti ile eski adı ile Canik Başarı Üniversitesi, yeni adı ile Samsun Üniversitesindeki eski makam odalarını da yenilediği, hatta Ondokuz Mayıs yerleşkesindeki makam odasını da yenilediği veya yeni makam odası yaptığı bilgisi geldi. Şayet bu söylenenler doğru ise gerçekten Mahmut Hoca adına üzüldüm, demek ki Çarşamba sohbetleri yaramamış Mahmut Hoca'ya.
Çarşamba sohbetleri deyince ne demek istediğimi merak edenleriniz olacak, onu da izah edeyim. Her çarşamba günü benim çok sevdiğim(!) Adem Güney'in eski iş yeri olan Sasa'da Mahmut Aydın, Mustafa Bekir Selçuk, Yunus Güney, Selahattin Özyurt ve birkaç kişi toplanıp sohbet ediyorlardı ve sosyal medyada da fotoğrafını paylaşıyorlardı. Sohbet konusu ne olabilir diye fikir yürütecek olursak, oradaki arkadaşlardan Mustafa Bekir Selçuk radyoloji uzmanı, radyolojiyi anlatacak hali yok. Selahattin Özyurt sosyoloji uzmanı ve idareci, sosyolojiyi anlatsa olmaz. Yunus Güney müteahhit, yaptığı binaları anlatacak hali yok. Kala kala sohbet edecek iki kişi kalıyor, birisi Adem Güney, o da benimle olan mahkemelerini anlatabilir. Bir diğeri de ilahiyatçı Mahmut Hoca. Merak ettiğim konu şu; Mahmut Hoca onlarla sohbet etti mi yoksa onları dinleyip dünyevi makam ve mevki işine mi heves etti? Bir dahaki köşe yazısında bizleri aydınlatırsa mutlu oluruz. Sözlerime son verirken Yüce Rabbimden dünyevi makam ve mevkileri değil kendi rızasına uygun işler yapmayı niyaz ediyorum. Allah'a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.