HER ŞEY RAYINA OTURUYOR

Haftanın belli günleri Lâdik’teki iş yerlerimizde olduğumuzdan her gün yazamıyoruz. Bu nedenle de yazdığımızda farklı konulara girmek zorunda olduğumuzdan bugün de birkaç konuya girmek zorundayım. 

Yazı başlığını gören bazı okurlarımızın ekonomideki bunca sıkıntıya rağmen, piyasalardaki bunca bunalıma rağmen, suya yapılan zamma rağmen her şey nasıl rayına oturuyor? Dediklerini duyar gibiyim. Ancak olaylara bakarken biraz da farklı boyuttan bakmak lazım. İki hafta önce idrak ettiğimiz Ramazan bayramında araçlardan trafiğe çıkılamadı, otellerdeki doluluk yüzde yüzü geçti, millet yatacak yer bulamadı. Misafirhaneler doldu taştı, piknik alanlarında mangallardan oturmaya yer bulunamadı. Bu gerçekleri görmezlikten gelemeyiz, avukatımla geçtiğimiz cuma günü küçük bir ilçe seyahati yaptım. Geçtiğimiz yılbaşında halasını ziyaret etmek üzere Avusturya’ya gitmiş, ‘on gün kalıp dönünce toprağı öptüm’ dedi. Neden buna gerek duydun diye sorunca, bir anlatmaya başladı aklım durdu. Viyana’da dört simitle dört çay içtik 35 avro hesap ödedik, aracımı parka çektim üç saat kaldı tam 35 avro park ücreti ödedim, dışarıda en basit lokantada ailenle birlikte yemek yemek için en az 100 avro hesap ödemek zorundasın diyor. Yurtdışında işçi olarak çalışan kardeşlerimiz her ay, 100-150 avro kenara koyup yılda 1000-1500 avro biriktirip Türkiye’ye geliyorlar, burada o parayla bir ay ağalar, paşalar gibi eğlenip gidiyorlar.

Bu gerçekleri görmezlikten gelirsek Allah hesabını sorar bize, bu ülke cennet gibi bir ülke, her şey bol, çalışıp da geçinemeyen olmaz ama bankamatikten maaş alıp sokaklarda gezip gününü gün edenlere geçim zordur. Ancak asıl konumuz da bu değil tabi konumuz şehrimizde yaşanan son gelişmelerden duyduğum memnuniyettir. Nedir o gelişmeler derseniz, yaklaşık 15-20 yıldan beri belediyeleri vampir gibi emen bazı basın yayın kuruluşları ile çeteler artık istediklerini alamadıklarından isyan edecek duruma gelmişler. Artık gazeteler eşit şartlarda rekabet ediyorlar. Havada bulup karada yiyenlerin mamaları kesildi. Bakınız o şatafatlı çıkan gazeteler, hani sayfalarca boş haberlerle dolup sırf ‘biz bir üst klastayız’ havasına girmek için yalandan sayfalarını çoğaltan gazeteler, artık o fuzuli göstermelik sayfalarını iptal edip adam gibi çıkması gerektiği kadar sayfalarla çıkmaya başladılar. Bu da demektir ki bu şehirde artık taşlar yerine oturmaya başlamıştır.


Dikkat ettiniz mi bilmem ama bazı gazatacı müsveddeleri geçmişte yere, göğe sığdıramadıkları ve her ay periyodik yayın alımı adı altında uyduruk internet sitelerine 20-30, bin lira para alan şerefsizler, şimdi Belediye Başkanı değişip mamaları kesilince eski başkanı nasıl yaylım ateşine tuttuklarını gördünüz mü? Ama bunu o eski başkanlar hak etmiyor değil, biz zamanında onlara bu çete bozuntularından size fayda gelmez, bu şerefsizleri belediyeye sokmayın, bunlara para ödemeyin dedikçe onlar bize inat edercesine bol keseden verdiler onlara. Bize de sıra gelince sen bizim abimizsin, bi tanesin, canımsın, cicimsin deyip gönlümüzü aldıklarını sandılar. Yeni seçilen başkanlardan ricam bu ahlak fukaralarını belediyelerin kapılarından içeriye sokmasınlar. Ayakta durabilen dursun, duramayan çekip gitsin bu camiadan.


İstanbul seçimlerine 3-4 gün kala Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım’ın açık oturumu ile ilgili birkaç kelam etmek istiyorum: oturumu baştan sona izledim, siyasi düşüncemi fikirlerime katmadan yazmam gerekirse, eşit şartlarda yarıştılar, moderatör de gayet tarafsız ve güzel yönetti. Ekrem İmamoğlu’nun yerinde olsaydım Ordu Valisiyle ilgili hiç kıvırmadan ‘‘orada çok sinirlendim zira VIP’lerden önüne gelen geçerken bizim de yanımızda Milletvekilleri vardı onlarla beraber bizi alabilirdi, almadığından sinirlendim, ağzımdan o kötü söz çıktı, özür diliyorum’’ demiş olsaydı çok daha inandırıcı ve samimi olurdu, orada hata yaptı. Binali Yıldırım da vakıflarla ilgili savunmaya geçmeyip, ‘‘evet orada ciddi bir israf söz konusu biz seçilersek onu gözden geçirip milletin parasını heba ettirmeyeceğiz’’ demiş olsaydı çok daha inandırıcı olacaktı. Ancak kamuoyunda İmamoğlu çok inandırıcı bulunmadı. Bunu tarafsız bir gözlemci olarak söylemek zorundayız. Daha inandırıcı, daha dürüst cevaplar verebilirdi. Çok popülist davrandı, hep ekranlara ve nabza göre şerbet verme politikaları uyguladı. Bunu toplum fark etti. 

Sözlerime son vermeden seçimle iş başına gelip zalimlerin zulmü ile iş başından uzaklaştırıp yıllardır Medrese-i Yusufiyye’de yatan ve önceki gün Mahkeme salonunda şehadet şerbetini içen Muhammed Mursi’ye Rabbimden rahmet dilerken onu zindanlara layık gören firavunlar için yaşasın cehennem diyorum, Rabbime emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR