NASIL BİR TOPLUMUZ, ANLAMIŞ DEĞİLİM!..
NASIL BİR TOPLUMUZ, ANLAMIŞ DEĞİLİM!..
İnsan bazı şeyleri görünce acaba nerede yaşıyorum, burası neresi, bu insanlar nereden geldiler demeden edemiyor. Daha düne kadar merhum Erbakan Hoca için olmadık yakıştırmaları yapıp eleştirenler, yıllar yılı, ‘kadayıfın altı mı kızardı, üstü mü kızardı’ diye dalga geçenler, ‘kanlı mı olacak, kansız mı olacak’ diye eleştiride bulunanlar, hatta ‘O’ndan Devlet adamı olmaz’ diyecek kadar ileri giden bazı haddini bilmezlerin, şimdi çıkıp 28 Şubat sürecini yerden yere vurup, nerhum Erbakan Hoca’yı adeta kurtarıcı ilan etmeleri insanı aklını kaybedecek kadar şaşırtıyor. Daha düne kadar bu memlekette, Milli Görüşçü veya Erbakancı olmak en büyük suç değil miydi? Milli Görüşçülere, ‘Humeynici’ yaftası takılmıyor muydu? Oysa ki merhum Erbakan ve Milli Görüş ekolü, İran İslam Devrimi’nin yaşandığı 1979 yılından iyibaren bu siyasi akıma, sürekli mesafeli durduklarını ve İran rejiminin Türkiyede kandıramayacağı tek siyasi ekolün, Milli Görüş ekolü olduğunun bilinmesine rağmen, Milli görüşçülere ‘Humeynici’ yaftası takılmasının tek nedeninin bu akıma olan düşmanlık olduğunu bilmeyen mi var?
Bunca yaşanmış olayın ardından, o günlerin rejim bekçileri, Derin güçlerin adamları, her devrin uşakları, en ufak bir davası olmayan ot yığınları, şimdi çıkıp Erbakan hayranı olunca aklım yerinden çıkıyor! Neymiş efendim; 28 Şubat küresel güçlerin işiymiş, rantiyecilerin Devletten ucuza aldıkları paraları, Devlete yüksek fiyata satamadıkları için çıkardıkları cıngarmış, filan falan. Bunu yazıp çizen insanlara sormazlarmı ki arkadaş siz o gün ne yaptınız, şimdi yazdıklarınıza benzeyen tek bir kelam ettiniz mi, yoksa o gün o zalimlerin sözcüsü mü oldunuz? Neymiş efendim; karanlık dehlizlerde konuşmuşlar da bugün söyledik-
lerini o günlerde de perde arkalarında, kimsenin duymayacağı bir biçimde aralarında fısıldamışlar. Nasıl ama, yeme de yanında yat değil mi? İnsanın bir ideali, bir davası bir düşüncesi olur ve bu doğrultuda adam gibi dik durur, dün ne demiş ise bugün aynısını der. Bedeli de ne ise öder. Bir insan hem Müslüman, hem kafir, hem de münafık olamaz. Ya müslüman olur, ya münafık olur, ya da kafir olur.
Bir de para için her yana dönen dalkavuklar var. Bunlar dün, biz dava adamıyız bu memlekette yaşayan sosyal demokratların son temsilcileriyiz, elimizdeki gazeteleri asla ve kat’a satmayız derler, ardından bırakın gazetelerini satmayı, anında liberal sağın en ılımlı adamları olmakla kalmayıp, her fırsatta atıp tuttukları AK Parti’lilerin sahip olduğu gazetelerde çalışmaya başlayıp, onların kalemşörleri olurlar. Konuşmaya sıra geldiğinde, en büyük çevreci kesilen bu insanlara değil üç beş kuruş, bir Rakı parası verseniz, değil şehri, analarını babalarını satarlar! İnsan bir şeyi konuşurken, birazcık gerisine dönüp bakmalı ben dün ne dedim bugün ne diyorum. Dün durduğum yer nereydi, şimdi durduğum yer neresi, dünkü iş hayatındaki yerim neresiydi, şimdi kimlerin yanında çalışıyorum. Bu toplumu Balık hafızalı sananlar yanıldıklarını unutmasınlar, hele hele bu fakirde öyle enteresan arşivler var ki çıkarıp yayınladığında bazıları sokakta yürüyemezler.
Bu minvalde kişiliğe sahip Siyasetçilerin de çoğunlukta olduğunu unutmamak lazım. Adamlar geçmişte Belediye Başkanlığı yapmışlar, daha sonra oturdukları koltukları beceriksizlikleri ve basiretsizlikleri yüzünden kaybetmişler, gidip kıçlarının üzerinde adam gibi oturup torunlarını yetiştirmeleri gerekirken, başkalarının kıçına takılıp onlara menajerlik yapacak kadar basitleşmiş iseler, bunu toplumun görmezlikten geleceğini de sanmasınlar. İnsanlar o kadar yüzsüz, o kadar utanmaz olmuşlar ki anlatamam. Ömrü hayatında AK Parti’nin kapısının kenarından geçmeyi bırak, yaşam biçimleriyle, giyim kuşamları ile hatta keçi sakalları ile toplumun önüne çıkmaya çalışanların, bu millete hizmet edebileceklerini düşünmeleri abesle iştigal değildir de nedir?
Yeni aldığım bir bilgiyi sizlerle paylaştıktan sonra yazıma son vermek istiyorum. Bundan bir kaç ay önce manşetten bir haber vermiştik. Manşet haberimizde bir Bakan’ın sürekli birlikte olduğu bir zat-ı muhteremin Bakan’ın adını kullanarak veya Bakan’dan haberli olarak bazı özel kişilerin binalarını, Bakan’a bağlı kurumlara kiralattığı ve bundan yüklü miktarlarda para aldığı, hatta kendisine yazlık yaptırdığı, bu yazlığın binasının yapımını Kamuya kiraya vermek isteyen bir kişinin yaptırdığı yönündeydi. Aldığım son duyumlara göre o vatandaş İskan raporu alamadığı için, binasını kiraya verememiş, ancak daha sonra bazı kişileri yurt dışına seyahate götürüp iskan aldığı, ama henüz binasını kiraya veremediğini öğrendik. Ancak ‘asıl bomba’ çok farklı bir yerde binasını kiraya vermek isteyen bir başka şahsın, Bakan’a yakın zata, 400 bin lira para verdiği, bu paranın 250 bin lirasının o zatta kaldığı, 150 bin lirasının ise başka bir şahsa verildiği, o şahsın da o parayla siyasete girdiği iddiası geldi. Bina Kamuya 40 bin liraya kiraya verilmiş. Binanın öğrenci kapasitesi 140-150 civarında bu kapasiteyle bu fiyata kiraya verilmesinin mümkün olmadığını bilen yönetim, binanın yanındaki binayı da Kamu Kurumuna ait misafirhane gibi gösterip kirayı yükseltmişler. Bu işin peşini bırakmayacağımı söyleyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.