FARKLI BİR TOPLUM OLDUK

Toplum olarak farkında olarak veya olmayarak ciddi bir değişim yaşadık. Çok değil yirmi yıl önceki toplumla bugünkü toplum arasında o kadar çok fark var ki anlatmakla bitmez. Ahlaki yapımızdan tutun iş hayatındaki yaşantımıza, köylüsünden kentlisine herkes büyük bir değişim yaşadı. Aile yaşantımız değişti, sosyal hayatımız değişti, komşuluk ilişkilerimiz bitti, çalışma hayatında her şey farklı bir noktaya geldi. Küçüğün büyüğü tanımadığı, tanısa da saygı duymadığı, saygının ve sevginin hayatımızdan çıktığı bir noktaya gelmiş durumdayız. Komşuluk ilişkisi denen bir şey kalmamış, kimse kimseye selam vermeyecek noktaya gelmiş. Aynı binada yıllarca beraber oturan insanlar birbirlerini tanımıyor, selam dahi vermiyorlar. Evlat babanın yanında bacak bacak üstüne dahi atmazken şimdilerde babaya hitap ederken baba kelimesini dahi ağzına almaya tenezzül etmeyen bir nesil türedi. Aile yapısı olarak muhafazakârı, liberali, sosyetesi birbirinden farkı olmayan bir toplum haline gelmişiz. Avrupa’daki hıristiyanların yaşam biçiminden çok daha kötü duruma geldiğimizin farkına dahi varmamışız.

Neden böyle bir başlıkla başladığıma gelecek olursak; geçtiğimiz hafta yazlıkta başıboş gezen kediler bizim bahçeye gelmişler, yavrulardan bir tanesinin gözü akıyor, hayvan rahatsız. Bizim çocuklar acıyıp tedavisini yapalım deyince veterinere götürmüşler. Veteriner nerede oturuyorsunuz diye sormuş, yazlık bölgesinde oturduğumuzu anlayınca bu hayvanın 3500 liralık masrafı var demiş. Yahu mübarek adam sanki dersiniz ki hayvan komple güzellik merkezine girecek, bu kadar vicdansızlık olur mu? Daha sonra tanıdık veterinerlerden destek alarak yazdıkları ilaçları aldık, hayvanın gözleri iyileşti ama yemek yemedi. Biberonla besledik, yine de yaşamadı. Bir başka örnek vermek gerekirse; inşaat yapıyoruz, arkadaşım olan bir elektrikçiye şu binaya bir fiyat ver de elektriğini sana verelim dedim. Adam öyle bir rakam çıkardı ki aklım şaştı. Aynı işi aynı markalardaki malzemelerle tam yarı fiyatına başkasına verdik. Bir başka basit örnek vermek gerekirse; köylüden aldığımız süte her ay zam yapılınca komşularla karar aldık sütçüyü değiştirdik. Yüzde kırk ucuzuna sütçü bulduk, bunu duyan eski sütçümüz indirim yaptı ama yine de ondan almadık.

Köylü hükümete kızıyor, çaya fındığa az zam verdi diyor. Şöyle geriye doğru baktığımda doksanlı yıllarda fındığın kilosu bir buçuk dolardı. Tansu Çiller hükümeti üç dolar verince köylü sevinçten bayram etmişti. Şimdi de fındık dört dolara yakın bir fiyat aldı, bunu kimse beğenmiyor. İyi güzel de evde yatıp fındığı Güneydoğu’dan gelen işçilere toplatıp çocuklarına dahi bin lira yevmiye verirsen o fındıktan nasıl para kazanacaksın? Dünyanın neresine giderseniz gidin çiftçilik aile bireylerinin yaptığı bir iştir, endüstriyel çiftçilik yapanlar bunun dışındadır. Çay, tütün, fındık gibi mahsuller aile bireylerinin bir araya gelerek yaptığı tarımdır. Belgesel izlemeyi çok severim, geçtiğimiz günlerde sanırım ABD’de üç yüz başlık koyunu, atları, tavukları ve pek çok hayvanı bulunan bir aile dört yaşından yetmiş yaşına kadar aile bireyleri arasında dayanışma ve görev dağılımı yaparak çiftlik yönetimini nasıl yaptıklarını anlattılar. Emin olun adamların disiplinine bayıldım, bu kadar olur dedim. Bizde böyle bir durum göremezsiniz, herkes bir tarafta kafasına göre yaşar, kimse kimsenin işine karışmaz. Yapılacak işleri dışarıdan adam alarak yaptırmaya çalışırlar ondan sonra da neden para kazanamıyoruz diye ağlayıp dururlar.

Peki, bunların suçlusu kim derseniz; kusura bakmayın da ötede beride suçlu aramaya gerek yok. Suçlu biziz. Çocuklarımızı yetiştirirken İslam ahlakından uzak, modaya uyan, gördüğünü almak isteyen, emeğin ne olduğunu bilmeyen, biz çektik çocuklarımız çekmesin mantığıyla her istediklerini yapan bir terbiye ile büyüttüğümüzden karşımıza böyle bir toplum çıktı. Kusura bakmayın da ektiğimizi biçiyoruz. Bunlara bir de zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılması eklenince ne sanayide ne de köyde çalışacak eleman kalmadı. Konuşmaya sıra gelince Avrupa şöyle Avrupa böyle diyenler gitsin Avrupa’ya baksınlar, çöpçüye verilen değerle profesöre verilen değer aynıdır. Neticede hepsi insandır ve değerlidir. İnancımızın gereği olarak da insanlar arasında ayırım yapmadan Allah katında üstün olanların takva sahipleri olduğu ayet-i celile ile vurgulanmaktadır. Toplum olarak fabrika ayarlarımıza dönmediğimiz sürece gidişatın daha da kötü olacağını ve geleceğimizin teminatı olan nesillerimizin daha da kötü bir nesle dönüşeceğini unutmayalım. Umarım ve dilerim ki bu gidişata birileri dur der diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR